AKP hükümetinin bir tavrı var ki beni çok rahatsız ediyor. Eminim bu tavır, birçok AKP milletvekilini ve seçmenini de rahatsız ediyordur.
Hükümet, kendini tavan (devlet organları) ile taban (seçmen) arasında sıkışmış hissediyor ve aradan sıyrılmak için devamlı köylü kurnazlığı yapıyor. Nasıl?
Cumhurbaşkanı tarafından veto edileceğini açık ve seçik bildiği halde bazı kanunları Köşk’e gönderiyor.
* * *
Beni en çok ortak sermayemiz olan gençleri bilerek aldatması üzüyor!
AKP, türbanlıların ve imam hatiplilerin ve dahi imam hatipler yüzünden zarar gören tüm meslek liselilerin üniversiteye girebilmelerini temin etmek için söz vererek iktidara geldi.
Bunu yaparken de devletin diğer organlarıyla çatışmayacağına, ortak paydaları tespit ederek bu gençlerin haklarını uyum içinde temin edeceğine söz verdi.
Ancak uygulamada ne yaptı?
Ne türban meselesini, ne de imam hatip meselesini çözdü; hatta bu meselelerin çözülmemesi için özel gayret sarf etti! Kayıkçı kavgası yaparak çatışmayı şiar edindi.
* * *
Türban meselesinde AİHM önünde nasıl bir "köylü kurnazlığı" yapıldığını daha önce de yazdım (16.02.2006- "Leyla Şahin, AİHM’de türban davasını kazanmak istemedi ki!")
Başbakan’ın danışmanları tarafından bir grup akademisyene hazırlatıldığı söylenen ve AİHM üst mahkemesine (Büyük Daire) takdim edilen yeni layihada (savunmada):
"...’Din özgürlüğü’ açısından, önceki dairede (alt daire) alınan kararın davacı Leyla Şahin tarafından kabul edildiği belirtildi ve davanın Büyük Daire’de sadece ’eğitim özgürlüğü’ açısından incelenmesi talep edildi... Halbuki, davayı Büyük Daire’ye götüren ve 5 hákimli jüriye takdim edilen (ilk) dilekçede, alt dairenin din özgürlüğü açısından verdiği kararın yanlış olduğu iddia ediliyordu. Ayrıca, Büyük Daire’nin usul açısından davayı kısmi hale getirmesi mümkün değildi. Zaten Büyük Daire’ye dilekçeyi hazırlayan ilk avukat da bu safhada davadan çekilmişti... İlginçtir, jüriye verilen dilekçede yer almasına rağmen; alt dairenin Türk Anayasa Mahkemesi’ne de dayandırdığı kararının aksine, Anayasa’nın 153. maddesine göre ’Anayasa Mahkemesi’nin içtihatla kanun (hukuk) yaratamayacağı’ ve Anayasa’nın 90. maddesine eklenen son cümle çerçevesinde, AİHM’nin ’Türk mevzuatını değil, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) esas alması gerektiği’ iddiaları da Ankara’daki akademisyen grup tarafından yeni layihaya konulmadı... Halbuki, bu iki madde çok açık bir şekilde Leyla Şahin’in lehine idi ve (davayı üst mahkemeye taşıyan) jüri de bu maddeleri ihtiva eden dilekçeyi kabul etmişti..."
* * *
Gelelim imam hatiplerin (meslek liselerinin) açık lise üzerinden üniversite sınavlarına girmesini sözüm ona temin eden dandiğe!
Bu karar alındığında, hukukçu olmadığım halde, bile bile lades yapılıyor diye isyan etmiştim. Nitekim, Danıştay uygulamayı bozdu. Bu sefer "Biz Danıştay’dan görüş aldık, Danıştay karar alana dek geçen sürede açık liselere kayıt yapan öğrenciler bu haktan yararlanacak" denerek başka bir garabet yaratıldı ve açık lise üzerinden ÖSS’ye 17.000 öğrenci müracaat etti.
YÖK bu uygulamayı da "kanuna aykırı hak, hak olamaz" diyerek reddetti.
Şimdi bu çocuklar ortada kaldılar. Ne olacakları belli değil! Bu zırvayı MEB’in avukatları öngörmediler mi? Muhakkak öngörmüşlerdir. Bakan bu durumda ne yaptı? Uyarıları hiç iplemedi!
Sonunda da 17.000 öğrenciyi göz göre göre ortada bıraktı!
Bunun adına da, başka yerde ne denir bilmem ama Türkiye’de köylü kurnazlığı denir.