Ben epey sayıda kedi ve köpekle hayatı paylaşan bir insan olarak kedileri gözlemlemeye bayılırım. Zira, gözlemlediğim her kediyi muhakkak tanıdığım bir insana benzetirim. Yeni bir Darwin çıksa ve "İnsanlarla maymunlar değil, insanlarla kediler aynı soydan gelmektedirler" dese ben hiç şaşırmam.
* * *
Dünyanın en bencil evcil hayvanı muhakkak ki kedidir. Sanki, tüm yaşamını çıkarları şekillendirir. Diyeceksiniz ki; varlık mücadelesini sürdürebilmek için her canlı çıkarcı olmak zorundadır. Ama, örneğin köpek karnını doyurduğunuz zaman tatmin olur ve hatta size minnet duyar. Kedi ise önüne ne koyarsanız koyun, "Acaba evde daha iyi bir şeyler var mı?" diyerek mutfağı kolaçan etmekten kendini alamaz. Daima ve daima daha iyinin peşindedir. Hele hele karnını doyurana minnet duygusu duymak, kedinin hiç tanımadığı bir duygudur. Siz onu doyurmak için varsınızdır ve kendisini doyurmak üzere o sizi seçtiğine göre esas siz ona minnettar kalmak zorundasınızdır.
Yemeğini biraz geciktirin, kızar ve sizi azarlar.
* * *
Siz kendiniz isterseniz bir kediyi sevemezsiniz, o ister ve müsaade ederse onu sevebilir, okşayabilirsiniz. Gıdısının okşanmasını istiyorsa sadece gıdısını, sırtının sıvazlanmasını istiyorsa sadece sırtını sevebilirsiniz.
O kadar! İşinize gelirse! Nasıl olsa bir kediyi okşamak için yüzlerce insan sıradadır!
Eğer, ayaklarınıza sürtünüyorsa, bu eylemi size olan muhabbetinin bir göstergesi değil, bir çıkarı nedeniyle sizi ikna etme yöntemidir.
* * *
Öte yanda bulunduğu ortama en kolay uyum gösteren hayvan yine kedidir. Evden uzaklaşmak, başka bir eve, hatta yeni bir sahibe alışmak onun için dünyanın en kolay işidir. Yeni evde işine gelen türde yemek ve ona bu yemeği verecek bir sahip varsa, dünya umurunda olmaz. "Gelen ağam, giden paşam" sözünü ilk önce gerçekçi bir kedi söylemiş olmalıdır.
Uyum işini o kadar abartırlar ki; pencerenin dış pervazında bütün bir kış gecesi unuttuğumuz bir kedimizi sabah fark edip içeri aldığımızda, sanki bütün derdi bütün gece serin hava almakmış gibi, sakin sakin gerindikten sonra ateşin karşısında saatlerce uyuduğunu hatırlarım. Kedi ne yüksekten korkar, ne çukura düşmekten ürker. Çaresiz kaldığına karar verene kadar da hiç sesi çıkmaz, ama kendini çaresiz hissettiği anda da basar yaygarayı.
* * *
Dünyada kaç milyon yıldır arz-ı endam ederler bilmem ama bildiğim bir şey, bugüne dek dünyaya bir adet dahi olsa hırsız olmayan kedinin gelmediğidir.
Bu konuda sizlerle büyük iddialara girerim ve eminim paranızı da üterim.
Bir kedi dört ayağından vazgeçebilir, tüylerini feda edebilir ama kedi olmaktan vazgeçmediği sürece hırsızlıktan vazgeçemez. Beleşe konmak onun hayatta sahip olduğu tek düşünce sistematiğidir. Her şey herkese ait olabilir ama aynı zamanda onundur. Yakalanmadığı sürece hırsızlık bir haktır. Boyundan büyük bir lüferi, eşimin bir gaflet anında yüklenip gitmeye kalkan kedimiz de oldu. Hem de eşimin en sevgili kedisiydi.
Kedinin iyi yönü, hırsızlık yaparken yakalandığında durumdan anında vazife çıkararak çaldığı malı o an bırakıp arazi olmasıdır. Suçunu unutturana dek de ortaya çıkmaz.
* * *
Bütün bu özelliklerine rağmen bir kediyi sevmemek hiç mümkün değildir. Bunun nedenini halen bulabilmiş de değilim. Çok düşündüm, ama çözemedim.
Bugüne dek hiç kızmadığım kedim olmadığı gibi sevmediğim kedim de hiç olmadı.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. Kedi, hangi tanıdıklarınıza benziyor?