ULUSLARARASI meselelerde makaleler yazmayı sevdiğimi bilen bazı okurlar bir süredir beni Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı üzerine yazı yazmaya davet ediyorlardı. Bense, her yeni meselede olduğu gibi, önce kendi fikirlerimin belirli bir düzleme erişmesini bekliyordum.
Bazı okumalar yaptıktan ve Başbakan Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile Kafkas Masası Müsteşar Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün gazetecilere verdikleri brifingi dinledikten sonra konu hakkında 2 günlük bir yazı yazmaya karar verdim. Bu yazılarda muhakkak ki bu iki uzmanın görüşlerinden yararlandım ancak ifade edilen görüşler şahsımın sorumluğundadır.
* * *
Kafkaslar’da böyle bir patlama olması uzun süredir bekleniyordu ama belki de kimse Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili’nin Güney Osetya’ya saldırmasını beklemiyordu. Bu saldırının Gürcü liderin bağımsız bir kararı olup olmadığı daha uzun süre tartışılacaktır. Ancak, görünen odur ki Saakaşvili avantajlı durumda olduğuna bir şekilde karar vermişti.
İşte bu saldırı Rusya’nın beklediği fırsat oldu. Zira, Rusya artık dünya sahnesine yeniden ABD ile eşit ve başat ülke olarak çıkma zamanının geldiğini düşünüyordu.
Koskoca Rusya 1. Putin dönemini Batı’ya muhtaç bir ülke görünümünde tamamlamıştı. Fakirdi ve borç batağı içindeydi. Batı, Rusya’nın kapitalist rejimi benimsemesi kaydı ile Rusya’ya bu dönemde yardımcı oldu. Ancak, aksine söz verdiği halde, ABD ve AB Rusya’nın eski etki alanlarına teker teker bulaşmaya başladılar ve Rusya kendisini NATO tarafından tamamen sarılmış hissetmeye başladı. Ancak, 2. Putin döneminde Rusya kendisini toparladı, fukaralığı büyük ölçüde aştı, borçlarını kapadı. Petroldeki aşırı fiyat artışları maddi açıdan çok işine yaradı.
Kosova’nın bağımsızlığının tanınması bardağı taşıran son girişim oldu. Münih Konuşması’nda Putin artık tahammül sınırlarının sonuna gelindiğini açıkça ilan etti.
Davutoğlu’nun deyişi ile Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırması "donmuş krizlerin buzdolabından çıkmasına neden oldu".
Rusya Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyesi olmasına, bu durumda Karadeniz bir NATO denizi olacağı için, izin vermeyeceğini çok açık ifade etmişti. Şimdi gözü kara bir şekilde Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını kabul ederek Batı’ya "Gel sıkı ise sıkıştırılmış Gürcistan’ı NATO üyesi yap!" diyor. Rusya için Abhazya Güney Osetya’dan çok daha stratejik, zira Karadeniz’e açılabileceği önemli limanlar burada. Nitekim Saakaşvili de "Rus saldırısını Gürcistan’a değil, Abhazya’ya bekliyordum" dedi.
* * *
Her şeyin her an olabileceği çok gergin bir ortamda Türkiye hem müttefiki ABD ile, hem de enerji ve ticaret açısından çıkarları olan Rusya ile dengeli bir siyaset götürmek zorunda.
Türkiye Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne de her şeye rağmen sahip çıkma durumunda.
Türkiye için 2 hedef olmalı:
1) Kafkas meselesi Kafkasya içinde çözülmeli. ABD ve AB işin içine fazla girmemeli.
2) Bağımsızlık talepleri veya diğer eski SSCB ülkelerine olası Rus saldırıları durdurulmalı.
Türkiye açısından Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ile ortak bir Güney Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu kurmak, ne kadar hayali gözükse de, diyaloğu açık tutmak, dış müdahaleleri minimize etmek için çok önemli.
Güney Kafkasya Platformu’ndan Ermenistan dışlanamaz. Aksi halde Ermenistan’ın da toprak bütünlüğü tehlike altına girebilir. Ermenistan’ın da Rusya’nın doğrudan etki alanında kalmaması, bu kargaşada Karabağ’ın bağımsızlığının tanınma durumuna engel olmak için Türkiye’nin Ermenistan’a el vermesi gerekmektedir.
Bu açıdan bakınca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün milli maç için Ermenistan’a gitmesi büyük önem kazanmaktadır.