HER geçen gün ortalık beter karışıyor. Hrant Dink cinayetiyle başladık. Polis (hükümet) - jandarma (TSK) çatışmasına ulaştık. Gazeteler birbirine girdi. Şehirler kapıştı. "Derin devlet var mı yok mu?" tartışması bir kez daha gündeme düştü.
Her gün "birileri" ortalık yerlere garabet resimler, filmler, haberler saçıyor ve bunlar üzerinden biz birbirimizi tepeliyoruz.
* * *
Bütün bunlar ne zaman oluyor? Türkiye bu yıl çok kritik iki seçim yaşayacak, Irak’ta dananın kuyruğu kopacak.
Türkiye kendi hakkında kritik kararlar alacak, belki de Irak’ta aktif girişimlerde bulunacak.
Kafası kolay karışan insanlar ülkesini karıştırmak çok kolay. Türkiye’yi bu iki meselede de yönlendirmek isteseniz ne yaparsınız; ülkeyi öyle kendi derdine düşürürsünüz ki, aktif karar almak, aklıselim ile düşünmek imkánsız hale gelsin.
Basit bir örnek. Dışişleri Bakanımız, ABD’de çok kritik görüşmeler yapıyor. Bir cebinde masaya koz olarak koyacağı kartları var, ama ya öbür cebinde ne var? Akrep!
Haftaya Genelkurmay Başkanı yine ABD’ye gittiğinde bir cebinde ABD’nin Irak’ta beter şaşkınlık yaşadığı bir dönemde bizim lehimize geliştirilmiş talepler olacak, ama onun da öbür cebinde ne var? Beyaz bereli katilin jandarma ile çektirdiği fotoğraf!
* * *
Türkiye’de kafalar çok çabuk karışıyor.
Bilgi toplamayı, bilgiye dayanan analiz yapmayı, analizi yorumlamayı öğrenmemiş toplumlarda kafaları karıştırmak çok kolay oluyor.
Üstelik sokaktaki adamdan bahsetmiyorum. Akıl ve fikir sahibi oldukları var sayıldığı için kendilerine köşeler verilen, TV programları yaptırılan "enteller"i kastediyorum.
Dün sabah bir haber kanalında duyduğum bir yorum tüylerimi ürpertti.
Yorumu yapan kişi, borsa ve ekonomi alanında görüşlerine çok itibar ettiğim bir insan. Sabahları, diğer iki meslektaşımın da zaman zaman katkılarıyla yaptığı programı keyifle izlerim.
Üç meslektaş aralarında sohbet ederken birden konu (mealen yazıyorum), "Boğaz’da rakı içerken hiç tanımadığı Trabzon üzerine ahkám kesen aydınlara" geldi. Konu önce irkiltmedi. Gençliğimde içine düştüğümüz "köy romanını şehirli romancı yazabilir mi?" münazaralarını hatırladım.
Sonra birden bir söz kafamda patladı. Genç borsa yorumcusu, ülkeyi terk eden Nobel sahibi Orhan Pamuk’u (yine mealen yazıyorum) "Canım o da bazı sözlerine dikkat etseydi!" diyerek uyardı.
Müthiş irkildim!
Yorumcu muhakkak ki kastetmiyordu, ama sözleri, Pamuk’un sarf ettiği talihsiz kelam ile belayı aradığı anlamına geliyordu.
Sarf edilen sözlerden alınıp vahşice tepki veren insanları da anlamalıydık!
O an aklıma Bertolt Bercht’in ünlü sözü geldi:
"Her eyleme haklı bir gerekçe ararsak katillere de hak vermek zorunda kalırız!"
* * *
Yanlış kelam eden insanları, kim olurlarsa olsunlar, uyarmak hakkımızdır. Kelam sahibinin incittiği insanların bundan üzüntü duyması da onların hakkıdır.
Ancak, bu hak sadece cevap verme, incinme duygusunu ifade etme hakkı doğurur, insan öldürmek hakkı vermez!
Nobel ödülü sahibi tek insan sermayemiz, aklı bu kadar kolay karıştırılan insanların egemen olduğu ülkesini terk ederken sarf edilen bu sözler beni altüst etti.