İsmailağa Cemaati cinayetleri

UZMANLARI, tarikatların 16. yüzyılın sonuna dek saf ilahiyat ve felsefe okulları olarak kaldıklarını, ancak 17. yüzyıldan itibaren "baskı grupları" olarak temayüz ettiklerini yazarlar.

21. yüzyılda ne kadar yasaklasak dahi karşımızda birer sosyolojik gerçek olarak duran tarikatlar/cemaatler tüm dinlerde ve ülkelerde çoğunluktan farklı düşünen/davranan/giyinen gruplar olarak faaliyet gösterirler.

Siyasetle ilgileri ise maddi gücü ve mürit sayısıyla düz orantılı olmak üzere şu veya bu seviyede muhakkak vardır.

İsmailağa Cemaati’ni ele alalım. Binlerce mürit ve 200 milyon doları bulan para gücünden konuşuyoruz.

Büyük paranın olduğu her yerde "paranın nasıl kullanılacağı" meselesi "ticareti", "parayı kimin kullanacağı" meselesi ise "siyaseti" mecburi kılar.

Büyük paranın girdiği yere ticaretin ve siyasetin girmediği bir tek örnek bulamazsınız.

Bunun için "İsmailağa Cemaati’nin siyasetle ilgisi yoktur" mealli bir görüş, bir gerçeğin saptanması değil, olsa olsa duygusal bir temenni olur.

Üstelik, eğer o örgüt hem insan sermayesini, hem parasal sermayeyi (mecburen dahi olsa) kanun dışı yöntemlerle elde ediyorsa mafya türü örgütlenmeden kaçamaz.

* * *

Sabah Gazetesi iki gündür büyük bir hizmette bulunuyor.

İsmailağa Cemaati’nin bir inanç merkezi olmanın dışında tipik bir mafya örgütü olduğunu gözler önüne seriyor.

Dara düşene parasal yardım yapıp ardından önüne büyük bir fatura koyarak borç verilenin mal varlığına el koymaya kalkmak, eğer itiraz ederse onu "iç hukuk" hükümleriyle yargılamak, hükmedilen cezanın infazını "iç güvenlik güçleri" ile yerine getirmek, mafyanın tipik çalışma yöntemidir. İki gündür İsmailağa Cemaati’nin aynen bu şekilde çalıştığını adeta bir tefrika takip eder gibi gazetede okuyoruz.

Öte yanda, büyük insan gücüne ve paraya hükmeden örgütlerin devlet aygıtına nasıl sızdıkları, nasıl korundukları da malumdur.

Bir haftadır valisiyle, emniyet müdürüyle, müftüsüyle cemaat hakkında çıkarılan soruşturma talebinin nasıl hasır altı edildiğini, linç eyleminin nasıl görmezden gelinmeye çalışıldığını gözlerimizin önünde izliyoruz.

Adım gibi eminim; bu bürokratlar siyasilerden "hasır altı etme eyleminde" büyük baskı görmüşlerdir, halen de görmektedirler.

Ülkenin bölünmesini en büyük tehlike olarak görenlerin "Çarşamba Cumhuriyeti" ile ilgili ne gibi bir tedbir alacaklarını merakla izleyeceğim.

Sözüm ona Diyanet İşleri; tarikat, cemaat, tekke ve zaviyelerin yerine geçmek üzere kurulmuştu, bir haftadır Diyanet’in kendi camilerinin cemaatlere nasıl teslim edildiğini, üstelik yıllardır bu duruma ses çıkarılmadığını TV’de dizi izler gibi izliyoruz.

* * *

Sosyolojik bir gerçeği yasaklamanın onu zıvanadan çıkarmaktan başka işe yaramadığının en tipik resmi bu hafta gözler önüne serildi.

Hiçbir toplumun dokusu, kanunlarla değiştirilemiyor. Marjinal unsurlar her toplumda var oluyorlar. Devlet gibi devlet olmanın en önemli öğesi, bunları yok saymak değil, denetim/gözetim altına alabilmektir.

* * *

Eğer, devlet bir gün tarikatları, cemaatleri kanunlarla düzenleyerek onlara meşruiyet kazandırabilirse, hem onların cazibesini azaltacak, hem de mafyalaşmalarına, devlet içinde devlet olmalarına büyük çapta engel olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları