İrtica var mıdır, yok mudur PKK var mıdır, yok mudur

ASKERLERE göre "irtica tehlikesi" vardır, hükümet yetkililerine göre yoktur.

Başbakan’a göre Başkan Bush özel görüşmede "PKK teröründen" bahsetmiştir, ancak Başkan Bush basın önünde PKK’dan hiç bahsetmemiştir.

Anladığım kadarı ile irtica gulyabani gibi bir şey, baktığınız yere göre ya gözüküyor, ya da gözükmüyor. Bush da gulyabaniye bakan insan gibi, PKK’yı káh görüyor, káh görmüyor.

* * *

Ben büyükler konuştuğu veya buluştukları zaman çok seviniyorum. Zira epey malzeme çıkıyor.

Üstelik, bu konuşmalar/görüşmeler lafla peynir ekmek gemisinin yürütülüp yürütülmediğini göstermiyor ama pekala lafla askerin de, ülkenin de, hatta dünyanın da yönetilebildiğini gösteriyor.

İş lafa kalınca, "laf ebeliği" üzerine medyacıların eline kimse su dökemeyeceğine göre; Genelkurmay Başkanı ne dedi, Başkan Bush ne demedi, Genelkurmay Başkanı ne dedi ama ne demek istemedi, Başkan Bush ne demedi ama ne demek istedi türü konu başlıkları üzerine uzun süre konuşmak, tartışmak, hatta itişip-kakışmak için medya çalışanlarına bol fırsat doğdu.

* * *

Bu yazımda; 2 Ekim günü İstanbul ve Washington’da anlatılanların nasıl anlaşılması gerektiğini, anlatılmayanların nasıl anlaşılmaması gerektiğini kendimin nasıl anladığını veya anlamadığını anlatmaya çalışacağım!

Büyükanıt’ın konuşmasını baştan aşağı dinledim. Benim anladığıma göre Büyükanıt irticayı ve terörü diğer komutanlar kadar tehlikeli görüyor ama onlardan farklı olarak bir STK olan TESEV’i daha büyük tehlike addediyor! Zira TESEV’e çok daha fazla vakit ayırdı, onun yazdığı bir adet rapordan çok daha detaylı örnekler verdi.

Ben işin içinden çıkamadım. "Cumhuriyetin temel değerlerini tehdit altına alan" hükümet mi, TESEV mi, 9 adet Polis Akademisi mensubu mu, AB’nin Türkiye Temsilcisi Hansjörg Kretschmer mi, topyekûn AB mi, görünmez bir el mi?

* * *

Öte yanda, Başkan Bush’a atfen gazetelere yansıyan söylenmemiş sözlere bakınca yine aklım karışıyor. Bush basın önünde PKK’dan bahsetmeyince "Bak bizden bahsetti!" diyecek PKK’nın şımarmasını mı önledi, yoksa bizimle gereğinden fazla "stratejik ortak" olmak mı istemedi. "Ne kadar tezkere o kadar ortaklık" şiarı ile "Lübnan tezkeresi"ne PKK’dan sadece Oval Ofis’te bahsedecek kadar değer verdiğini mi göstermek istedi?

* * *

Büyükanıt "Laikliğin yeniden tanımlanmasını isteyenler en üst seviyede görev alıyor" derken, tamam Bülent Arınç’ı kastetti ama ben de insanım; söylenenlerin içinde söylenmedikleri halde kastedilenleri bulup çıkarmayı ben de çok seviyorum.

"Meclis Başkanım sana söylüyorum ama Başbakanım sen anla" mealli sözler "en üst seviyede" görev almak isteyenleri bu kış laikliği yeniden tanımlamaya niyet etmemeleri için mi uyardı, yoksa bu tür sözleri söylemeseler dahi içlerinden geçirdikleri malum olan kişilerin "en üst makama" nasılsa çıkamayacaklarını mı ima etti?

Türkiye’de bugüne kadar Başbakan veya Başbakan adayı olup da "o kare"ye girmek için canı ve dahi cananı vermeye hazır olmayan bir adet siyasetçi yetişmedi. Erdoğan da Bush ile aynı karede resim vermeyi bir kez daha becerdi. Ancak resme bakınca tam çıkaramadım; Bush Erdoğan’a "Maşallah sen şimdiden cumhurbaşkanı olmuş kadar olmuşsun!" der gibi mi bakıyor, yoksa "nah olursun!" der gibi mi sırıtıyor?
Yazarın Tüm Yazıları