Paylaş
Dinç Bilgin Mehmet Barlas’ın Kenan Evren’i evinde nasıl ağırladığını nakletti. Daha sonra Mümtaz Soysal’ın tutuklanmasını önlemek için yine Mehmet Barlas’ın yakın arkadaşı Evren’den nasıl ricada bulunduğu yazıldı.
Öte yanda Ahmet Hakan ve Taha Akyol gibi yazarlar da Nazlı Ilıcak’ın demokrat olduğuna kefil oldular. Mehmet Barlas ise Evren’i darbe yaptıktan çok sonra evinde ağırladığını açıkladı!
Galiba en doğru bakış açısı ise yazarların darbeleri “işine gelenler” ve “işine gelmeyenler” olarak tasnif ettiğini iddiasıdır.
Nitekim, Nazlı Ilıcak 12 Eylül döneminde şunları yazmış: (maliguller.blogspot.com-25.01.10)
“...27 Mayıs, mensubu bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Halbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat mevcuttur. Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekâtının başarı ile neticelenmesidir”. (16 Eylül 1980, Tercüman)
* * *
“1974 affı anarşistleri sokağa salıvermiş, 12 Mart’ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmıştır. İşte 12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir... 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a Meclis’te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.” (10 Ekim 1980, Tercüman.)
* * *
Nazlı Ilıcak Melih Aşık’ın alıntı yaptığı sözleri reddetmedi, ülkemizde bazı insanların sık sık başvurduğu“en iyi savunma hücumdur” taktiği ile Aşık’ı yaftalamayı tercih etti.
Ancak, bence Ilıcak’ın en dikkat edici savunma tarzı 12 Eylül’ü hem eleştirerek, hem överek bir denge yaratmaya çalıştığı iddiası oldu.
Ertuğrul Özkök ise “Nazlı Hanım’a yüklenmeyin” (3 Ocak 2010-Hürriyet) başlıklı yazısında Nazlı Ilıcak’ı şu sözlerle savunuyor.
“(Ilıcak’ın o dönemde yazdıkları ile ilgili olarak) Ne yadırgadım, ne garipsedim, ne de söyleyecek tek kelime sözüm olabilir. Siz hiç öldürülme korkusu nedir yaşadınız mı?”
Özkök, Barlas’ı da şu sözlerle savunuyor:
“O da dönemin önde gelen gazetecilerinden biriydi ve hedefteydi. Onun da hafızasında taptaze bir Abdi İpekçi cinayeti vardı.”
Taha Akyol ve Ahmet Hakan detaya girmeden genel kanaat belirtiyor, Nazlı Ilıcak dengelerden bahsediyor, Ertuğrul Özkök ise korku faktörünü vurguluyor.
Kusura bakmasınlar ama ben üç gruba da katılmıyorum.
Genel kanaat kişiseldir, subjektiftir, herkes kendini savunacak insanlar bulabilir. Genel kanaat ters görüşü savunanların da silahı olabilir. Ancak, genel kanaat yazılanları tarihten silmez.
Dengeleme ve korku ise herkesin sığınabileceği gerekçelerdir. Örneğin, bir 28 Şubat şakşakçısı da Çevik Bir’i, Erol Özkasnak’ı dengelemekten veya şeriat gelecek diye kapıldığı korkulardan rahatça dem vurabilir.
Ben ne Nazlı Ilıcak’ın , ne de Mehmet Barlas’ın şu anda demokrasiye aykırı görüş taşıdıklarını düşünüyorum. Geçmişlerini ise unutacak değilim.
Önemli olan hepimizin zaman içinde düşünce evriminden geçmesidir.
Başkalarına taş atmadan evvel; teknoloji çağında, yazılarımız suya yazılmadığı sürece, hepimiz geçmişimiz ile birlikte yaşadığımızı unutmayalım.
Paylaş