BUGÜN referandum var. Tam anlamıyla hukuki bir fiyasko. Dünyada ilk defa başladıktan sonra metni değiştirilen bir referanduma gideceğiz.
Hukukun bir de hukukçular (YSK) tarafından ayaklar altına alındığı referandumun hiçbir şekilde uygulanma fırsatı bulamayacağına kalıbımı basarım ama bugün derdim bu değil.
Ben referandum garabeti çerçevesinde Türkiye’de iktidar kavramının taşıdığı anlamı tartışacağım.
* * *
Laikçi çevreler ile anlaşamadığım nokta da zaten burada. Ben Türkiye’de iktidar erkinin rejimi değiştirmek (örn: dini kurallara uygun Anayasa hazırlamak) için kullanılmaya çalışıldığına/çalışılacağına inanmıyorum. Bizde o yüreğe sahip İslamcı yok.
Bana göre de iktidar iğfal ediliyor. Ancak, başka bir nedenle!
Hem de hep böyle oluyor. İslamcısı da, laikçisi de aynı derdin peşinde:
Paylaşımı kendi lehine yeniden düzenlemek veya kendi lehine olan paylaşımın yeniden düzenlenmesine engel olmak!
Paylaşım mücadelesi de siyasi iktidar mücadelesi ile şekilleniyor. Zira, bizim gibi ülkelerde iktidar olmanın anlamı Cumhuriyet kurulduğundan beri hiç değişmemiştir:
Türkiye’de iktidar erki, başkasının (milletin) parasını kendisi için harcama yetkisidir.
Bizde demokrasi; bu yetkinin bizzat paranın sahipleri (millet) tarafından belirli bir gruba (demokraside adına siyasi parti deniyor) devridir.
* * *
Ne demek istediğimi iki first lady örneği vererek anlatayım.
Fransa’daki Başkan Nicolas Sarkozy’nin yaramaz eşi, kocasının iktidar olmasının hemen ardından mealen "First lady’lik bana göre değil, beni bozar. Ben áşığım, bugüne dek eski kocama iktidarı çok istediği için yardımcı oldum, artık bana eyvallah!" diyor.
Türkiye’de kadınlı erkekli hemen kimsenin gösteremeyeceği bir cesur yürekliliği Cecila Sarkozy gösteriyor ve Türkiye’de ulaşabilmek için insanlar birbirini parçalarken, o iki eliyle iktidarı bir kenara itiyor.
Hiç tanımam ama helal olsun sana Cecila! Sana her türlü aşk yakışır!
* * *
Şimdi Türkiye’de ne oluyor, buna da bir bakalım. Sosyolojik itilmiş (türbanlı) ile ekonomik kakılmışın (gureba) ortak oylarıyla iktidara gelen first-lady işe türbanlı-gurebanın parasını kendisi için harcama yetkisi alarak başlıyor!
"...Yeni bütçede Çankaya Köşkü’nün onarımı ve yeni mobilya satın alımı için, toplam 30.7 milyon YTL ayrılıyor. 19.8 milyon tadilat, 11.9 milyon YTL de yeni mobilya için. Eski lira üzerinden, toplam 30.7 trilyon lira. (Takriben 25 milyon dolar! Düşünün bu parayla Boğaz’da kaç yalı satın alınır?-CÜ) Vay canına, amma da dökülmüş köşk, desenize.
Çankaya Köşkü’nde onarımı kim istiyor? Hayrünnisa Gül Hanımefendi... Hayrünnisa Hanım bunu ilk kez yapmıyor. Gül Dışişleri Bakanı olduğunda da, Dışişleri Konutu’nu tadilattan geçiriyor. Orada da, dünyanın parasını harcıyor." (Yalçın Doğan: "Çankaya gecekondu mu olmuş?"-Hürriyet, 20.10.2007)
Köşk’ün toplam bütçesi bir yıl öncesine göre (2007-Sezer dönemi) % 64 artıyor!
Ayrıca, Gül Ailesi geçenlerde şaşaalı bir düğün de yaptılar. Binlerce misafiri ağırladılar. Misafirler de herhalde düğüne hediyeleriyle katkıda bulundular. Ailenin açıklamasına göre, hediyelerin bir kısmı Mehmetçik Vakfı’na bağışlanacak! Aileye soruyorum:
Hediyelerin toplam değeri ne kadar oldu? Ne kadarını vakfa bağışladınız?
* * *
Referandum sonucu "evet" kazanırsa halk cumhurbaşkanını kendi seçecekmiş!
Hadi canım sen de! % 47 iktidar olduğunu zannediyor ya, işte ben buna gülüyorum!