Paylaş
Ben demokrasi kavramını en doğru ‘‘bir arada yaşamak sanatı’’ olarak kavrıyorum. Bence ‘‘bir arada yaşayabilmek’’ sanat seviyesinde hüner isteyen zor bir uğraş! Şurası da muhakkak ki çatışmak, uygulanabilirlik açısından, uzlaşmadan çok daha kolay bir eylem.
Uzlaşmanın da olmazsa olmaz şartı paylaşmak! Paylaşmanın toplumsal ifadesi de demokrasi. Bunun içindir ki demokrasi, şu ana dek kimsenin daha iyisini öneremediği, en doğru ‘‘bir arada yaşama’’ yöntemi.
Kimse öküz altında buzağı aramasın. Demokrasi, tabii ki cumhurun yönetimine dayanmak zorunda. Cumhuriyet bir arada yaşamanın gerekli ama yeterli olamayan koşulu. Bir arada yaşamak için, cumhuriyet ve demokrasi birlikte ve birbirinden kopmadan hem gerekli, hem de yeterli koşulları bir araya getiriyorlar. Bu durumun da en veciz ifadesi hukuk devleti. Cumhuriyet ve demokrasiden birini kurtarmak için diğerinden vazgeçme paranoyası hem kolaycılığı seçme, hem de hálá şartlı refleks ile çatışmanın erdemine inanmaya dayanıyor.
* * *
İki kutuplu, çok kutuplu dünyada çatışmalar taraf olmanın bir gereği, kendini ait olunan tarafa kabul ettirmenin yöntemi ve hali ile diyalektik bir gelişme içinde birbirinden beslenen bir olguydu. Bu dönemde çatışma fonksiyonel ve sonuç getiren bir uğraş idi!
Tek piyasalı bir düzene geçildikten sonra, Brezinski'nin samimi olarak itiraf ettiği gibi, uzun bir süre, çatışmaların kendiliğinden sona ereceği zannedildi. Herkesin kendiliğinden piyasanın görünmez elinin emrine gireceği, fukaralığı ortadan kaldırmadan sadece komünizmi bertaraf ederek çelişkilerin ortadan kalkacağı varsayıldı.
Arada yaşanan süreç ise kazın ayağının böyle olmadığını herkesin gözünün içine soktu. Küreselleşmenin, belki tek piyasayı pekiştirdiği, ancak refahı değil yoğaltmak, tersine azdırdığı ortaya çıktı. Üstelik, eski dönemde komünizmin şemsiyesi altındaki kimlikleri kışkırtmak veya kontra-saldırılar için bir de farklılıklar ortaya serilmişti.
Ancak yaşananlar gösterdi ki, ekonomik itilmişler ile sosyolojik kakılmışların ortak alanı oldukça geniş!
1980'ler 1995'lere ulaştığında yeni dünya düzeni bir arada yaşayabilmek için farklılıkları kabul etmeyi ve ettirmeyi, paylaşmayı yoğaltmayı, dolayısı ile demokrasiyi aktif güçle yaşama geçirmeyi seçti. Liberal demokrasinin kendiliğinden oluşmadığı tezi kabul gördü.
Belki de hayatın acı bir tecellisi olarak bölgemizde uzlaşmak için çatışma sıcak seviyede yaşanıyor.
* * *
Ben ülkemizin son yıllarda yaşadıklarını bu son gelişmelerin hem hazmedilmesi, hem de dayatılması olarak görüyorum. Bence ülkemizde milat deprem ile değil, Apo'nun bize sağ olarak teslim edilmesi ile başladı. Bu olgu ‘‘oyunun kuralları ile oynanması için’’ önümüze konan ev ödevlerinin, açık ve seçik miladi başlangıcıdır.
Ben deprem felaketi çerçevesinde, ilahi emre karşı beşeri gücün aldığı tavrı da, sanki bazı gerçeklerin gözümüze batırıldığı, hatta fırsat olarak kavrandığı bir zaman süreci olarak algılıyorum.
Kim ne derse desin, devlet aygıtının hantallığı, sivil inisiyatifin önemi, paylaşmayan ve yetki devretmeyen demokrasinin beyhudeliği, uluslararası seviyede uzlaşmanın değeri, kültürel haklar hakkında paranoyanın anlamsızlığı, karşılıklı düşmanlığın kimseye hayır etmediği ve de illa ki hukuk devletinin üstünlüğü bu dönemde iyice berraklaştı.
Rahmetli annem bize kızdığı zaman, ‘‘Allah'ın parmağı yok ki gözünüze soksun’’ derdi!
Paylaş