HOLLANDA Kraliçesi Beatrix ay sonunda Türkiye’yi ziyaret edecek. Bu ziyaret 600 yıllık geçmişi olan Türkiye-Hollanda ilişkilerinde bir ilk.
Hollanda Dışişleri Bakanlığı gezi öncesi birkaç Türk gazeteciyi Hollanda’ya davet etti ve ülkesini tanıtma faaliyeti sergiledi. Bizlerden haklı olarak beklenen; izlenimlerimizi Türk halkına nakletmemiz ve bir yandan Hollanda’yı tanıtırken, diğer yanda Kraliçe’nin ziyaretine dikkat çekmemizdir.
Ben bugün ve yarın Hollanda’yı yazacağım. Bugün Hollanda’nın bende bıraktığı tadı vurgulamaya çalışacağım. Yarın da Türk asıllı Hollandalılar çerçevesinde Hollanda’nın Türkiye’ye nasıl baktığını irdeleyeceğim.
* * *
Daha önce sadece Amsterdam’ı görmüş bir kişi olarak bu kez ayrıca Rotterdam, Lahey, Utrecht gibi diğer şehirleri de ziyaret etme olanağını buldum.
Konya’dan daha az topraklara sahip bu ülkede izlenimlerimi tek bir cümlede ifade etmeye çalışırsam şöyle yazmam gerekir:
Hollanda, genlerine sinmiş bir demokrasi ile yaşayan insanların, bilimin önderliğinde, geçmişle geleceği birlikte hazmettiği bir ülkedir.
* * *
Anayasal monarşi rejimi ile yönetilen, parlamenter demokrasinin monarkı (kraliçe) sadece devletin sembolü haline getirdiği bu ülkenin insanları demokrasi insan fıtratının doğal bir parçasıymış gibi yaşıyorlar. Parlamento binasının içinden bisikletle geçen vatandaşlar sanki içeride ne konuşulduğu ile ilgili değiller. Parlamentonun önündeki meydanda yer alan kafelerde ise içeride canı sıkılan milletvekilleri ve bakanlar halkla birlikte çay-kahve molası alıp sonra işlerinin başına dönüyorlar. Kahvelerin birinde otururken, elinde çantası ile işten çıkmış eve giden kişinin hükümette bir bakan olduğunu duyduğunuzda kendinizi garip hissetmemeniz için Türk olmamanız gerekir.
Konya’dan ufak topraklara sahip ülkenin nasıl sadece tarımsal ihracatının bizim toplam ihracatımızdan daha fazla gelir getirdiğini anlamak için de dünyanın sayılı tarım okullarından ve tarımsal araştırma merkezlerinden birisi olan Wageningen Üniversitesi’ni ziyaret etmeniz gerekiyor. Pis suyun bakterileri beslerken enerji ürettiğini, keza insan üresinin de enerji üretme kapasitesine sahip olduğunu öğrendiğinizde insana bahşedilmiş nimetlerin ayrıntıda gizlendiğine ve ilerlemenin temel şartının da ayrıntıları yakalamak olduğuna iman ediyorsunuz. Dünyadaki 175 ülkeden 100’ünden öğrencilerin ilim-irfan öğrenmek üzere bu üniversitede bulunduğunu duyduğunuzda da "küreselleşme işte bu!" diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ancak, yine de küresel dünyada ülkeleri "öğreten ülke" ve "öğrenen ülke" tasnifine tabi tutuyorsunuz.
* * *
Dünyanın en büyük limanlarından birisi olan Rotterdam Limanı’nı gezerken size limanın gelişimi ile Avrupa’da kapitalizmin gelişimi arasındaki paralelliği tarihleri ile gösteriyorlar. Avrupa’da üretim artıkça, üretim için hammadde ihtiyacı çoğaldıkça liman da büyümüş. Bugün artık limanda gemilerin yanaştığı iskeleler bile gelen-giden malın türüne göre ihtisaslaşmış vaziyetteler. Kilometrelerce uzayan bir liman hiç görmemiştim.
Herhalde; küçücük Hollanda’nın emperyal insanları Uzakdoğu’yu fethetmek üzere yola bu limandan çıkmışlardır.
* * *
Hollanda’da hangi şehre giderseniz gidin eski binaların bir antikacı hassasiyeti ile korunduğunu, yeni ile eskinin tahin-pekmez kıvamında mecz edilmeye çalışıldığını görüyorsunuz. Bir sokakta tarihi yaşarken, hemen dibindeki diğer sokakta çağı tutuyorsunuz
Hollanda ve Türkiye farklı dünyaların farklı ülkeleri!