BU köşede birkaç kez yazdım. Biz Güneydoğu’da PKK belasıyla uğraşırken, bölgede halk arasında, belki de çok daha derinlerde kök salacak bir hareket gelişiyor:
Hizbullah!
Bu hareket PKK’nın tersine, en azından şimdilik, silaha-şiddete başvurmuyor, doğrudan sosyal yapıya hitap ediyor ve fukaralık ile uğraşıyor.
Vatandaşa sağlık, eğitim hizmeti götürüyor, aş sağlıyor.
Halka yaklaşım modelleri de tıpkı Lübnan Hizbullah’ı, Filistin HAMAS’ı gibi!
7 Aralık 2007 günü yazdığım "2007’de Türkiye: Öneriler" başlıklı yazıda şu ifadeleri kullanmıştım:
"Güneydoğu PKK’dan temizlenirken bölgede yükselen örgüt olarak Hizbullah’ın kucağına düşmemesi için tedbirlerini de şimdiden almalıdır. (A-la Turka Hizbullah hakkında özel bir yazıyı 10.12.2006 Pazar günü yazacağım)."
10.12.2006 günü hükümetin limanlar konusunda attığı adımı özünde doğru ama çok beceriksiz atılmış bir adım ve ötesi samimiyetsiz bir tavır olarak gördüğüm için "Ne Dediği Anlaşılmayan Hükümet" başlıklı bir yazı yazdım. Şimdi tekrar Hizbullah’a dönüyorum.
* * *
Son MGK toplantısında da ele alınan Hizbullah meselesi hakkında gözlemimi doğrulayan bir sürü mektup bizzat Güneydoğu’da yaşayanlardan geldi. Bugün mektuplardan birisini yayınlamak istiyorum:
"Merhaba Sayın Ülsever.
Yazılarınızı elimden geldiğince aksatmadan okumaya çalışıyorum. Yapmış olduğunuz doğru tespitlere de yürekten katılıyorum. Ayrıca böylesine ögretici bir gazeteci profili çizdiğiniz için de sizi kutluyorum.
Sn. Ülsever; en son yazınızda Güneydoğu’daki Hizbullah gerçeğine dikkat çekmişsiniz. (Hoş, yöneticilerimiz olayı kulak ardı ediyor ya!)
Ben 5 yıldır Diyarbakır’da ikamet ediyorum. Hizbullah’ın bu bölgedeki örgütlenme çalışmalarının bu kadar hızlı ve kapsamlı olduğuna ilk defa şahit oluyorum.
Örgütlenme biçimleri tıpkı Ortadoğu’daki gibi!
İlde, yoksulluk sınırını bırakınız, açlık sınırında yaşayan yüz binler var. İşte bu insanlara el atmış durumdalar. Hizbullah bunlara hastane, ilaç, gıda yardımları yapıyor. Bu arada esas amacı olan şeriat devleti kurma özlemini de bu insanlara enjekte ediyor. Bunda o kadar başarılılar ki, kendilerinden yardım alan vatandaşın birisi geçenlerde diyordu ki, ’Eğer gerçek şeriat bunların anlattığı gibiyse canım kurban olsun şeriata!’
Düşünebiliyor musunuz? Adam ’Canım kurban olsun’ diyor. Bir bakıma canlı bomba olma istenci bilinçaltına yerleştirilmiş durumda. Eğer devlet gerekli önlemleri almazsa çok yakın bir gelecekte bölgede Hizbullah vahşeti kol gezecek.
Öyle bir durum olacak ki, PKK’yı mumla arayacağız.
Biliyorum, iç karartıcı bir tablo çizdim. Ama ne yazık ki gerçekler böyle.
Başarı dileklerimle saygılar sunarım."
* * *
Yıllar önce Danimarka’da bir konferans sırasında ABD’li "Hizbullah uzmanı" bir siyasal bilimciye Türk Hizbullah’ı sormuştum. O da kendisinin sadece Lübnan Hizbullah’ı üzerine uzmanlaştığını, Türk Hizbullah’ını Türk Devleti’ne sormam gerektiğini söylemişti!
Türkiye, belki de kendi yarattığı belayla yıllarca uğraştı. O zamanlar Türk Hizbullahı, "terör" kelimesinin bile hafif kaldığı bir "vahşet örgütü" idi. Bunun için de marjinal kalıyordu.
Şimdi strateji değiştirmiş, gönüllerde kök salmaya çalışıyor.
Türk Devleti’nin bir an evvel cevabını bulması gereken çok önemli bir soru var:
Hizbullah’ın Güneydoğu’daki sosyal faaliyetlerinin finansmanı nereden geliyor?