BU dönemde yaşadığım hayal kırıklıklarından birisi, bazı arkadaşların liberal-demokrat kisvesi altında AKP’ye şartsız şurtsuz sahip çıkmaları, hatta bazılarının işi yağdanlık derecesine vardırmalarıdır.
Kendisini liberal-demokrat olarak tarif eden bir kişi olarak bu arkadaşlar mertçe "Biz artık değiştik, AKP’li olduk!" deseler dertlenmeyeceğim, "Yolunuz açık olsun!" diyeceğim. Ama "Meseleye liberal-demokrat olarak bakıyorum" diye söze başlayıp AKP’lilerin dahi yüzünü kızartan yağlar çekenler, anti-liberallere "Liboşlar her daim iktidar yalakası olurlar" demek hakkı veriyor ki, işte bu sözler içimi acıtıyor.
* * *
Yeni Şafak, Zaman, Star,Sabah vb. gazetelerde yazan bu arkadaşlar, aynı zamanda bu gazetelerin etki alanında olan TV’lerde program yapıyorlar. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu gazetelerin genel politikaları veya tüm köşe yazarları benim kasıt alanıma girmiyor.
İsteyen istediğini söyler. Ben eski liberal-neo AKP’li arkadaşlara sitem etmek istiyorum.
Ben onlardan her türlü siyasal görüşe eşit mesafede durmalarını, dikkatlerini proje bazında yoğunlaştırmalarını, dünyaya liberal-demokrat gözle bakarken bu açıdan doğruya "doğru", yanlışa "yanlış" demelerini beklerdim. Üstelik aydının her daim özünde muhalif olduğunu hatırlamalarını isterdim.
Örneğin, yıllardır türbanla üniversiteye giremeyenlerin "dışlanmışlık" duygusuna sahip çıkarken aynı zamanda diğerlerinin "tehdit algılaması"na da sahip çıkmalarını beklerdim. Nasıl ki bu ülkede samimi inananlar varsa, aynı şekilde samimi bir şekilde "laikliğin kaybedilmesinden" korkanlar olduğunu da görmelerini beklerdim. Bir tarafın duygularını/algılamalarını içlerken diğer tarafın duyguları/algılamaları ile alay etmek, bırakın liberal-demokrata, kendini aydın addeden kimseye yakışmaz.
* * *
"Şiddetine göre üç tür yalan vardır: Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik" diye yazarak sırf iktidara yaransın diye bir bilim dalını tümden karalayabilen Prof.’ların, "Bütün liberaller AKP’ye oy verdi" diyecek kadar gözü dönmüş gazetecilerin, AKP merkezinden yönetilen ve hukuk tarihimize bir yüz karası olarak geçen Van 100. Yıl Üniversitesi eski Rektörü Yücel Aşkın’a reva görülen zulme bigane kalmaları, vebali liberal demokratlığın üzerinde kalan en büyük çifte standart uygulamalarından biridir.
Atilla Yayla, ceza yediği konuşmayı AKP’nin davetlisi olarak İzmir’de yaptıktan sonra "Aman çamur bize bulaşmasın" diyen AKP’liler tarafından açıkça satıldı. Mustafa Erdoğan sonuç vermeyen ilk tur AİHM yargıçlığı seçiminde başka bir adayın seçilmesini isteyen AKP’liler tarafından maşa olarak kullanıldı. Arkadaşlardan her iki konuda AKP’yi kınayan bir kelime bile çıkmadı
Neo-AKP’lilerin, kendileriyle birlikte tavır alan insanların satıldıklarında/kullanıldıklarında bile "Aman AKP’liler kızar!" diyerek AKP’yi kınayamamaları ayıptır.
AKP’nin türban uğruna 301’i bir kez daha satmasına da bu "özgürlük áşığı!" arkadaşlar sessiz kalıyorlar.
* * *
Bakalım son rezalete ne diyecekler?
"Sıkıysa istediğimiz gibi konuşmasın" diyerek Maliye Bakanı tarafından aşağılanan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, göreve geldiğinde üniversitelerde özgürlüğü savunacağını söylemişti. Aynı başkan, herhalde aldığı bir emirle, son anda rektörlerin türbanı tartışmasını yasaklamaya kalktı. Reddedilince de rezil oldu.
Özal iktidarında liberal olan, Erdoğan iktidarında Milli Görüş’e kayan, bir sonraki iktidar döneminde hangi görüşte olacaklarını tahmin edemediğim arkadaşlar, bakalım YÖK Başkanı’na ne tepki verecekler?
Unutulmasın, aydınlar tarih önünde hesap vermeye mecburdurlar!