ŞAHSİ kanıma göre, Recep Tayyip Erdoğan’ın sağ kolu Dengir Mir Mehmet Fırat ile yollarını ayırması, AKP’de bir dönüm noktasıdır.
Bu yol ayrımında belki Kılıçdaroğlu’nun iddiaları da rol oynamıştır, hatta Fırat’ın sağlık sorunlarına da paye vermek gerekebilir, ama bana göre esas mesele "Kürt meselesi"nde ulaştıkları yol ayrımıdır.
Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın 2004 yılının sonundan beri radikal söylemlerden vazgeçtiğini, iç müşteri olarak Milli Görüş’ten AKP’ye transfer olan grubu hoşnut tutmayı ana politika olarak benimsediğini yazıyorum.
Erdoğan bu uğurda AB trenini savsaklamaya başlamış, Alevileri bir çırpıda satıvermişti!
Ancak, TSK’nın siyasete bulaşmasına karşı koyduğu tavır onu hálá statükocu çizgiden, bir nebze de olsa, uzak tutuyordu. Hatta, 27 Nisan muhtırasına karşı tepkisi onu 22 Temmuz’da zafere taşıyan faktörlerden birisi oldu.
Ayrıca, ünlü Dolmabahçe mutabakatından sonra eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın iktidara karşı büründüğü derin sessizlik, Büyükanıt aleyhine bir sürü dedikoduya yol açtı. Ancak, nedeni ne olursa olsun, Büyükanıt’ın iktidara karşı pasif-muhalefete karşı şahin duruşu da tarihe Erdoğan’ın siyasi başarısı olarak yazıldı.
Ancak, dengeler İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olmasıyla altüst oldu.
* * *
Aktütün saldırısından sonra TSK’nın zaafları medyada tartışılmaya başlandığı ilk dönemde hükümet, TSK’ya karşı geliştirilen eleştirilere tamamen sessiz kaldı. Hatta bazı resimlerin ve istihbarat bilgilerinin Taraf Gazetesi’nde yayınlanmasından sonra Cemil Çiçek, BBG benzetmesini imalı bir şekilde TSK’ya çevirdi.
Sonra bir gün birdenbire İlker Başbuğ esti-gürledi ve emrindeki askeri azarlar gibi medyayı azarladı. Esas hedefinde de Taraf Gazetesi vardı.
İşte o günün ardından, TSK’ya yöneltilen eleştiriler karşısında sessiz kalmış Başbakan da çok ağır sözlerle Taraf Gazetesi’ne saldırdı. Yürüttüğü anti-militer politikalarla kendini hükümetin açık müttefiki ilan etmiş bir gazeteye yapılan bu vefasızlık, herhalde ileride AKP tarihi yazıldığında yerini alacaktır. Taraf gibi doğal müttefik bir gazete bile Başbakan’a "Paşasının Başbakanı" demek zorunda kaldı.
* * *
Sanki TSK ile AKP arasında o gün yeni bir mutabakat yapıldı ve Başbakan, "Kürt meselesi"nde bildik statükocu tavrı takınmaya başladı. Artık yeni şahinimiz Recep Tayyip Erdoğan olmuştu. Sert söylemleri, yaklaşmakta olan yerel seçimlerde Güneydoğu’yu adeta gözden çıkardığını gösteriyor.
"Ya sev ya terk et" mealli sözleri kadar pompalı tüfekle DTP’li göstericilere yapılan saldırıya neredeyse hak vermesi, bu uğurda hukuk da tanımadığını, hatta ülkenin güvenlik güçleriningörevini unuttuğunu da gösteriyor.
Bu ani tavır değişimi, bazı eski liberal-yeni AKP’li yazarları da rahatsız etmiş olmalı ki onlardan da Başbakan’a itirazlar yükselmeye başladı.
* * *
Taraflar nasıl ifade etmeye çalışırlarsa çalışsınlar Başbakan’ın Güneydoğu’da şahin politikaları benimsemesi, en yakın yol arkadaşı ile yollarının ayrıldığını gösteriyor.
Fırat’ın yerine Abdülkadir Aksu’nun getirilmesi de Erdoğan’ın Fırat ile yollarını neden ayırdığını net bir şekilde anlatmaktadır.
Erdoğan, son İçişleri Bakanlığı sırasında hakkında çeşitli iddialar çıkan Aksu ile de yollarını 22 Temmuz’da ayırmıştı. Şimdi tekrar birleştirdi.
Kürt asıllı Abdülkadir Aksu’nun seveni de sevmeyeni de var, ama onu hem TSK’nın, hem de statükonun kendisine oldukça yakın bulduğunu hepimiz biliriz!