DİLERİM bu yazı dizisinin, belki eksikler hatta belki de yanlışlar içerse bile, hem ülke hem de AKP açısından samimi uyarılar taşıdığı konusunda herkesten önce AKP’liler şüphe duymazlar.
Bu hükümetin Türkiye’ye gelmiş geçmiş en zayıf yönetimlerden birisi olduğunu sürekli yazıyorum. Siyasi arenada krizin adım adım yerleşmekte olduğunu da geçen yazdan beri vurguluyorum.
Danıştay saldırısı ardından bir taraf "bu saldırı şeriatın başkaldırısıdır" diye haykırır, diğer taraf da "bu saldırı başarılı hükümete taş koyma telaşıdır" diye kulp bulmaya çalışırken; hem hükümetin başarısız, hem de saldırıyla ilgili olarak "gözüken ile görünen"in farklı olduğunu ilk günden beri vurgulayan yazarlardan da birisiyim.
Hükümetin inatla çanak tuttuğu bir ortamda birilerinin "durumdan vazife çıkarmak" üzere harekete geçtiğini son dönemde ısrarla savunuyorum.
* * *
Ben, başta Başbakan olmak üzere, hükümetin bu ülkeyi taşımaya çapının yetmediği görüşündeyim; ama şartlar ne olursa olsun, hükümetten kurtulmanın tek yolunun hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik süreç içinde olması gerektiğine dair inancımdan bir gün için dahi olsun taviz vermeye hazır değilim!
Hükümetler hakkında karar verme yetkisi, bir tek millete aittir!
* * *
Hükümetin kendi çapsızlığıyla ülkeyi sürüklediği mecra, geçen hafta yeni ve keskin bir sürece girmiştir.
Artık bu süreçten geri dönüş mümkün değildir.
Ölümü gösterip sıtmaya razı etme politikası, en keskin virajına girmiştir.
Eğer Başbakan durumu okuyamazsa, beterin beteri gündeme girecektir.
17 Mayıs gününden itibaren Türkiye’de en fazla önü tıkanan kurum AKP’nin bizzat kendisidir.
17 Mayıs gününden itibaren hükümet üç alanda çözümü olmayan bir ikilem içine çok açık bir şekilde itilmiştir.
O gün itibarıyla:
1) Artık AKP, bu haliyle, değil Recep Tayyip Erdoğan’ı, herhangi bir kimseyi tek başına Cumhurbaşkanı seçemeyeceğini görmelidir.
2) Hükümet, iç dinamikler ile AB arasında iki arada bir derede kalmıştır. Bu yıl içinde AB’den kopmak zorunda kalabilir. (Örnek: Limanların Kıbrıs Rum Kesimi’ne açılması.)
3) Terörle Mücadele Yasası (TMY) açısından da hükümet, üstü bıyık altı sakal duruma itilmiştir. Bu yasada değişiklik olursa yine AB’yi tatmin etmek mümkün değildir; ancak yasada değişiklik olmazsa karşısında çok daha sert bir TSK ve hatta ABD bulacaktır.
* * *
Bu üç mesele de eskidir; ama meseleler 17 Mayıs itibarıyla yeni anlamlar ve dengeler kazanmıştır.
Bu kapandan en az yarayla kurtulmanın tek yolu, ancak ve ancak erken seçimdir.
Recep Tayyip Erdoğan, bir erken seçim ortamında partisinin bölüneceği korkusu içinde eldeki çoğunluğun kendisini Cumhurbaşkanı seçmesini arzulamaktadır; ama artık bu hesaplar altüst olmuştur.
Hükümetin yukarıda başlıklarını verdiğim üç konuda nasıl dönülmez yolun akşamına girdiğini yarın ve öbür gün açıklamaya devam edeceğim.