DÜN yazdım. Ben "iki arada bir derede"cilerden birisi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını bir haktan öte parlamenter demokrasinin gereği olarak görüyorum.
Darbeli yıllarda oturmayan bir gelenek Turgut Özal ve Süleyman Demirel ile yazılı olmayan mecrasına oturmuştur. Arada Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı olması sadece Bülent Ecevit’in hukuki bir şarta sahip olmaması nedeniyledir.
Erdoğan’a eşi nedeniyle karşı çıkılmasını anlamam hiç mümkün değildir. Bir devletin en önemli işlevi olan bütçeyi yapma yetkisine sahip Parlamento’nun cumhurbaşkanı seçecek temsil kabiliyetinin olmadığını söylemek ise su koyvermenin dik alasıdır.
* * *
Ancak, ben milli irade ile hemfikir olmak zorunda da değilim.
Onun için de "iki arada bir derede" kalan gruba aidim.
Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını tasvip etmiyorum.
Bu görüşüm ülke istikrarını kaybeder veya kriz çıkar korkusuyla oluşmuş değil.
Bence Recep Tayyip Erdoğan’da bir cumhurbaşkanında olması gereken haslet, beceri ve donanım yok!
Erdoğan’ın pragmatik zekásını ve Allah vergisi karizmasını inkár edecek değilim.
Ancak; ruh hali ve donanımı cumhurbaşkanlığı için yeterli değil.
Köşk’e götüreceği danışman kadrosu da o tepeyi taşıyacak bilgi ve hünere hiç sahip değil.
* * *
Parlamenter demokraside cumhurbaşkanı i) tüm milleti kucaklayacak, ii) devletin organları arasında uyum sağlayacak, iii) dünyayı algılayacak, iv) Türkiye’yi dünyada temsil edecek niteliklere sahip olmak zorundadır.
Diyeceksiniz ki, bu niteliklerin çoğu şimdiki cumhurbaşkanında da yok.
Haklısınız, ama ben onun da Türkiye’yi taşıyamadığını düşünüyorum.
Recep Tayyip Erdoğan gerek karakteri, gerek aldığı eğitim gereği demokrasinin "Muhalifini dahi kucaklayacaksın!" diye emreden geleneğini taşımıyor. En ufak eleştiriyi şahsına yapılmış bir saldırı olarak görüyor. "Bizden olan" ve "bizden olmayan" ayrımı çok güçlü. Kendinden saymadığı insanlara zerre kadar güvenemiyor. Onun için "biat" "liyakat"tan daha önemli.
Buna bilgi ve felsefi anlamda derinlik eksikliği de eklenince şabloncu düşünen, anında kategorize eden ve kendinden emin olmadığı konularda çok çabuk kızan bir insan tipi çıkıyor ortaya.
Erdoğan’ın devlet kurumları ile denge kurma, onları uyum içinde çalıştırma görevini nasıl yerine getireceğini ise tahayyül dahi edemiyorum. Zira; YÖK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay gibi kurumları "doğal hasım" gören bir altyapısı var!
* * *
Bence en büyük eksikliği ise denetimini çok çabuk kaybetmesi. Sadece halka veya muhaliflerine karşı kaba çıkışlarını kastetmiyorum. Uluslararası arenada da benzer denetim dışı tepkiler veriyor.
Son bir örnek: Filistin’de seçimlerin yenilenmesine karşı çıkması haklı gerekçelere sahip. Ama, Filistin’de seçimleri yenileme girişiminin liderliğini İngiltere Başbakanı Tony Blair yapıyor. O kim? Türkiye’nin ve Erdoğan’ın AB içinde en büyük destekçisi. Blair’in hassas bir dönemde Türkiye’yi destek amaçlı ziyaretinin hemen ardından Erdoğan’ın seçimlere karşı çıkması hesapsız, duygusal ve diplomasiden çok uzak bir görüntü veriyor. Nitekim, İngiliz gazeteleri Erdoğan’ın Blair’in girişimini torpillediğini yazdılar.
* * *
Benim görüşüm böyle! Ancak, cumhurun başını cumhuru temsil eden parlamento seçer ve parlamentonun kararına kimsenin itiraz hakkı olamaz! Aksi mızıkçılık olur!