DÜNKÜ yazımda "fütüroloji" yaparak geleceği okumak üzerine bir gezinti yaptım.
Meramım katiyen "geleceği bilmek iddiası" taşımıyordu, sadece "Barış! barış!" diye bağıranları, ABD ile İran’ın "barış yapması" durumunda, Türkiye’nin başına gelebilecekler konusunda uyarmak istiyordum. Yazımda ABD ile İran’ın barış yapmalarının koşullarını sıralayarak, bu koşulların ne kadar aleyhimize olabileceğini vurgulamış, "barış" isteyenlerin talep ettiği gibi "kenarda duracak" bir Türkiye’nin uzak gözüken ama olası bir barışa ulaşıldığında içine düşeceği durumu hatırlatmaya çalışmıştım.
Dünkü yazıma kendini "barış taraftarı" addedenlerden çok tepki geldi. Ancak, hiçbirisi ABD ile İran’ın katiyen barış yapamayacağını veya böyle bir barışın Türkiye’nin lehine olacağını savunmuyordu.
* * *
Bana kızanlar; ortaya koyduğum gerekçelerde kullandığım "Ben 21.yüzyılda Türkiye’yi Ortadoğu’da etkin emperyal bir devlet olarak görmek istiyorum!" cümlesine taktılar ve "Biz Türkiye’nin emperyalist devlet olmasını istemiyoruz" diye bir görüş ortaya attılar.
Bu kişiler liberal terminolojide yer alan "emperyal" kelimesi ile Marksist terminolojinin dünyaya kazandırdığı "emperyalist" kelimesini birbirine karıştırıyorlardı.
Emperyalist kelimesi askeri hegemonyaya dayanan etkinliği ifade eder. Karşı tarafı "tutsak" almak ruhunda vardır.
Emperyal kelimesi ise tabii ki yine "güce" dayanır ama bu kelime "gücünü kullanarak" değil "gücünü hissettirerek" diğer ülkeler üzerinde etkin olmayı ifade eder.
* * *
Türkiye maddi ve manevi cüssesi gereği Ortadoğu’da münzevi devlet olarak yaşayamaz. Kendi böyle yaşamak istese dahi, emperyal stratejisi olan diğer devletler bizi rahat bırakmazlar.
Tarihi, coğrafyası, kültürü, hülyaları, maddi gerçekleri Türkiye’yi Ortadoğu’da yalnız bırakmaz, onun "nötr/yansız bir devlet" olmasına asla müsaade etmez.
Türkiye bölgede ya "etkin" ya da "edilgen" devlet olarak yaşamak zorundadır.
Türkiye’nin "etkin" mi yoksa "edilgen" mi olacağını ise Türkiye’yi yönetenlerin dünyayı okuma ve anlama, diplomasiyi etkin kullanma, ellerindeki kozları doğru pazarlama çapı belirleyecektir.
İran’ı yönetenler, Türk basınında ilk kez bu köşede yazıldığı üzere, öyle çılgın ve ne dediğini bilmeyen insanlar değil, dünyanın 21. yüzyılın başında adeta buz üstünde yalpalayan koşullarını değerlendirerek ülkelerinin emperyal devlet olması için mücadele veren insanlardır. Ellerindeki maddi kozları doğru değerlendiriyorlar, komşu ülkeleri ve taşeron örgütleri kullanarak vurucu gücü yüksek ancak maliyeti düşük "covert/örtülü gayri nizami savaş" taktikleri uyguluyorlar.
Ancak, dünkü yazımda söylemeye çalıştığım gibi İran’ın çaplı yöneticileri zamanı geldiğinde pekálá "optimal bir noktada" ABD ile anlaşabilirler. İşte o sırada pazarlık masasında biz yoksak "barış düzeni" tartışılırken, "yeni Ortadoğu" yeniden inşa edilirken biz hiç dikkate alınmayız. Üstelik, büyük devlet olduğumuz için pay alamadığımız "yeni Ortadoğu’da" bir "tehdit unsur" olarak değerlendiriliriz. Taraflar bu sefer bizi "oyunbozan" olarak görürler.
Değil Dimyat’a pirince giderken, durduğumuz yerde sakin ve uslu oturur ve bunu bir hüner sayarken, evdeki bulgurdan da oluruz!
Ben böyle zavallı bir Türkiye istemiyorum, bölgesinde etkin ve ne dediği kaale alınan bir ülkenin vatandaşı olmak istiyorum. Bu amaçla "emperyal devlet" olmaktan/kalmaktan dem vuruyorum. Yaptığım "barış simülasyonu" ise sadece bir uyarı.