BAŞTAN belirteyim. Bu yazı ekonomik kriz hakkındadır.
Ancak, ekonomi bilimi gözlüğü ile yazılmamıştır. Ayrıca bu yazının hedefinde hiçbir hükümet yoktur. Bu yazı olsa olsa bir özeleştiri niteliğindedir. Amacı ise okurların kendileri ile yüzleşmesidir. Ama hemen bir ayırım yapayım. İşsiz okurlar, ay başını getirmeyen gelirlerle baş etmeye çalışan okurlar kendileriyle yüzleşmeye çağrılan okurlar değildir. (Názım Hikmet’ten mealen kullanmak üzere bir satırını borç alıyorum.) Ancak, yine de meramım şu:
Sende de hiç mi kabahat yok be Mehmet(Bey)?
* * *
Ben kendimi anlatayım. Siz kendi muhasebenizi kendiniz yapın.
Orta sınıfa ait bir memur ailesinin çocuğuyum. Ziraat Bankası’nın ekmeği ile büyüdüm.
Babam ben ilkokulda, ortaokulda iken, hatta liseye giderken bana her yıl 2 çift ayakkabı alırdı. İlkokulda arife günü alınan ayakkabıya sarılarak uyurdum. Yeni ayakkabı derisi ve köselenin kokusu hálá bana çok cazip gelir. Hayatım boyunca ben de neredeyse hep sabit maaşlı işlerde çalıştım. Ancak...
Şimdi kaç çift ayakkabım olduğunu bilmiyorum.
Kaç adet pantolonum, gömleğim, kazağım olduğunu da bilmiyorum.
Üstelik, beni tanıyanlar moda ile bir aşinalığım olmadığını, hatta giyimden-kuşamdan pek anlamadığımı bilirler. Üstüme başıma gerekli eşyayı hep ama hep eşim alır.
* * *
Araba ehliyetimi 33 yaşında aldım. Çalıştığım banka tarafından emrime tahsis edilen ilk arabayı kullanmaya başladığımda ise 34 yaşındaydım.
Aradan geçen 20 küsur yılda emrime değişik zamanlarda ve işlerde 5 "makam arabası" verildi, şahsen sahip olduğum toplam 6 arabam oldu. 2 yılda bir yeni bir arabaya binmişim! Babam 76 yaşında 1996’da öldüğünde hayatında hiç özel arabası olmamıştı.
* * *
Babam Emlak Kredi Bankası kredisi ile ilk evimizi satın aldığında ise 16 yaşındaydım. Babam da takriben 50 yaşındaydı. Dünyalar benim olmuştu.
Son 27 yıldır hep kendi sahip olduğum bir evde oturuyorum. Ayrıca yazlığım da var.
* * *
Hayatımda ilk kez yurtdışına çıktığımda üniversiteyi bitirmiş, kazandığım devlet bursu ile dışarıya yüksek lisans ve doktora yapmaya gidiyordum. Şimdi her yıl, herhalde en az 7-8 kere yurtdışına çıkıyorum.
* * *
Tıklım tıklım Boğaziçi Köprüsü’nde arkadan arabama çarpan kişi "Tamam ben suçluyum ama valla param yok, alt tarafı bir işçiyim!" dediğinde taş çatlasa 2-3 yaşında özel bir binek arabasına biniyordu, arabada sadece kendisi ve hanımı vardı. Kimliğini göstermek için cüzdanını çıkardığında cüzdanından 4 adet kredi kartı çıktı ve gerçekten bir işçiydi.
İstanbul’da son 20 yılda açılan lüks lokanta sayısı acaba kaç? Kaç tane "mall" yapıldı? İstanbul’da trafiğe her gün kaç özel araç giriyor? Şimdi satabiliyorlar mı bilmiyorum ama geçmişini çok iyi bildiğim Ümraniye’de son 5 yılda kaç adet "modern site" inşa edildi?
* * *
Meramım kimsenin hayatına karışmak değil, ama sormadan edemiyorum: Acaba krizden önce ne kadar gerçek bir hayat yaşıyorduk?
Tamam, ABD’deki fon yöneticileri suçlu, önüne gelen herkese ipotekli ev kredisi (mortgage) veren bankalar da suçlu.
Krizi görmemeye çalışan T.C. Hükümeti de suçlu!
Ama sevgili Mehmet Bey, ayağını yorganından öte uzatırken, sen de suça iştirak etmiyor muydun? Ben ediyordum.