Yazının amacı, krizin resmi sorumluları yanında bizlerin de sorumluluğu olduğunu ilan etmekti. Kendimi örnek aldım ve yıllar içinde tüketim çizgimin nasıl yükseldiğini gösteren rakamlar sıraladım.
Meramım, ayağımızı yorganımıza göre uzatmadığımız için krizde bizim de sorumluluğumuz olduğunu vurgulamaktı. Yazımda sizleri de kendinizle hesaplaşmaya çağırdım. Ancak, bu hesaplaşmadan işsizleri ve ay sonunu getirmeye yetmeyen gelir sahiplerini muaf tuttum.
* * *
Bu yazıma olumlu olumsuz bir sürü tepki mektubu geldi.
Bazıları maddi durumlarının devamlı kötüye gittiğini söylüyorlar ve beni kendi kendileriyle hesaplaşmaya çağırdığım için kınıyorlardı. Bana e-posta yollayan, ya bilgisayar sahibi ya da çalıştığı işte bilgisayar kullanabilen kişilerin ele aldığım 20 yıllık zaman diliminde gerçek gelirlerinin azaldığı iddialarını pek anlayamadım.
Hepsi işlerinden şikáyet ettiklerine göre işsiz de değillerdi.
Kızgınlıklarını, yaşadığımız günlerin hassas günler olmasına yordum. Belki de her an işsiz kalabilecekleri duygusu altında idiler.
Bazıları ise kendimi ortaya atarak yazdığım bu "cesur" yazım nedeniyle beni kutluyorlardı. Ayrıca onlar, özeleştiri yapacak cesarete sahiptiler.
* * *
Meramım basit: Zengin ülkelerde tüketim çılgınlığı artarken biz de dünyadan eksik kalmama gailesine düştük ve belki de farkına varmadan zengin ülkelerin vatandaşlarıyla tüketim yarışına girdik.
Yurtdışında türbanlı bir hanımın tanesi 100 Euro’dan 10 adet Gucci marka türban/eşarbı bir çırpıda aldığını görünce, "Bu ülke nereye gidiyor" diye sorgulamıştım. Üstelik, hanımefendinin kocası sabit maaşlı bir bürokrattı. (Bkz: 28-29 Kasım 2007 tarihli yazılarım: "Türbanlı hanımların bürokrat eşleri".)
"Onda var, bende neden olmasın!" cümlesiyle özetlenebilecek bir ruh hali hepimizi taktı peşine götürdü. Üstelik, dindar olduğunu haykıran kesim de en az diğerleri kadar tüketmeye meraklı çıktı: "Sıra bize geldi!"
Ülkede Kürt’ü-Türk’ü, laikçisi-dincisi, Müslüman’ı-Ermeni’si-Yahudi’si-Rum’u, Alevi’si-Sünni’si birçok konuda aykırı fikirlere düştük, birbirimizin boğazına sarıldık ama hamdolsun, söz konusu tüketim çılgınlığı olunca birlik ve beraberliğimizi sonuna dek koruduk.
Sonunda çoğumuz yolumuzdan çıktık. Kazancımızın üzerinde harcamaya ve bunu modern hayatın dayattığı şartlar olarak görmeye başladık.
Bugün dünyada ve bizde otomotiv sanayii çok zor durumda. Ancak, akşamları tıkanan yollarda sıralanan binlerce arabanın içinde sadece bir kişi olduğunu, o kişinin de, büyük bir ihtimalle, bir işyerinde sabit ve mütevazı bir maaşla çalışan bir insan olduğunu bilin!
Yine büyük bir ihtimalle de trafikte arabanın borcunu nasıl ödeyeceğini hesap ediyordur.
Soruyorum. Cebinizde kaç adet kredikartı var, kaçınız kredi kartı borcunuzu diğer kredi kartınızla ödüyorsunuz?
* * *
Dün yazdım. Evde kaç adet gömleğim olduğunu bilmiyorum.
Bugün bir çağrıda bulunuyorum. Tenkisat yapmak zorunda olan şirketlerde çalışan ve evinde kaç adet gömleği olduğunu bilmeyenler, patronları/amirleri ile pazarlık etsinler ve işten adam çıkarmak yerine 2009’da kendi maaşlarından tenkisat yapılmasını talep etsinler.
Ben varım!
Bir kişinin işinin kurtarılmasına katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana!