BU haftaki 3 yazımda (salı, çarşamba, perşembe) geleceği okumaya çalışacağım. Ne müneccim ne de fütüroloğum. Sadece bugüne bakarak yarına anlam vermeye çalışıyorum. Dünyanın baş döndürücü bir hızla değiştiği bir dönemde ülkemizde daha çok insanın "Yarın ne olacak?" sorusuna cevap araması gerekiyor.
Önce dünyaya bakalım.
* * *
1990’ların ilk yarısından daha "dün"e dek tek kutuplu, tek pazarlı, teknolojinin yön verdiği, temel çelişkilerin aşıldığı liberal bir dünyanın artık egemen olduğuna inanıyorduk.
Ana parametrelerimizde devlet aygıtını tartışıyor, ekonomiden elini eteğini çekmiş bir devletin ekonominin daha verimli çalışmasına yardımcı olacağını düşünüyorduk.
Daha doğrusu tersini düşünenlerin yanıldığını söylüyorduk. ABD önderliğinde ulusötesi işletmelerin yön verdiği, finansal yapının tamamen globalleştiği, muazzam bir teknoloji ve her gün yenisi keşfedilen finansman modelleri ile dünyanın her yerinde paradan para kazanılan bir dünya kurulmuştu.
Yeni dünya düzenine yukarıda saydığım genel paradigmanın yön verdiği önkabuller, önce bir örgütün (El Kaide) dünya devine açık saldırısıyla 11 Eylül 2001’de ağır yara aldı, sonra ABD’nin Irak’a saldırdığı 20 Mart 2003’te de çökmeye başladı.
ABD’nin tek kutuplu dünyanın merkezi olduğu ve savaşların sona erdiği varsayımları ağır darbe yedi. Kıt kaynaklı dünyada enerji hálá kıt kaynaktı ve dünyada üretim hálá enerji ile yaratılıyordu. Paylaşım savaşlarının sona ermesi imkánsızdı.
* * *
Yine 2000’li yıllarda Asya’da Çin ve Hindistan gibi yeni ekonomik devler baş vermeye başladı. Geleceğe dair tahminler 2025-2030 yıllarında Çin+Hindistan+Rusya’nın dünya üretimindeki payının ABD+AB’nin payını geçeceği söylemini tutturdu.
2008 yılında ise 2 yeni gerçekle daha tanıştık:
1) Rusya, Gürcistan’a saldırarak ekonomik bağımlılık nedeniyle Batı’ya boyun bükme döneminin bittiğini, eski Rusya’nın geri geldiğini bütün dünyaya ilan etti.
2) İpotekli krediler (mortgage) ile başlayan kriz:
i) paradan para kazanma modelinin çöktüğünü,
ii) özellikle mali krizlerin ancak devlet müdahalesiyle önlenebileceğini gösterdi.
* * *
Gözüken odur ki artık:
1) Çok kutuplu bir dünyaya doğru gidiliyor: ABD, AB, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya vb.
2) Ekonomik ağırlık Batı’dan Doğu’ya doğru kayıyor.
3) Yeniden paylaşım savaşları devam edecek.
4) Hem paylaşım savaşları, hem de ekonomiye müdahale gerekliliği nedeniyle devlet vazgeçilemez bir aygıt. Minimal devlet kavramı hálá geçersiz.
5) ABD dünya üzerindeki etkinliği açısından muazzam bir gerileme yaşıyor ama:
i) Askeri alandaki üstünlüğü hálá tartışılmaz.
ii) Araştırma+geliştirme alanında uzak mesafe önde. Hálá teknoloji üretiminde lider, hálá eşi benzeri olmayan üniversiteleri ile dünyanın en nitelikli insan kaynağını üretiyor.
* * *
ABD artık ne kerim emperyal, ne de hükmü her yerde geçen bir otoriter emperyal devlet değil.
Siyasi ve ekonomik alanlarda tek başına hüküm verme yetkisini paylaşmak zorunda ama dünyanın diğer yükselen güçleri, onu askeri ve bilim alanında yakalamaya şimdilik muktedir değiller.