DÜNYA baş döndürücü bir hızla adeta her gün yeniden yaratılıyor. Dünyayı algılamak için ona felsefi bir bakış açısı getirilmesi gerektiğini düşünenler de adeta her sabah itikatlarını (paradigmalarını) irdelemek ve yeniden inşa etmek ihtiyacı duyuyorlar.
Nedir bu krizin özünde yatan?
Kriz paradan para kazanma tahayyülünü tüm dünyaya gerçekmiş gibi gösterme hüneri gösteren muazzam bir yaratıcılık ve yanıltmacılığın sonudur.
Bu bağlamda kriz, serbest piyasa ekonomisi için, hem muazzam bir başarı, hem de muazzam bir zaaf göstergesidir.
Zira, bu krizle de gördük ki:
1) Serbest piyasa ekonomisi insan denen varlığın muhteşem yaratıcılığı karşısında ona yaratıcılık yolunda özgürlük kapısını ardına kadar açan bir sistemdir.
2) Aynı serbest piyasa ekonomisi sonsuz yaratıcılık vasfına sahip insanda aynı oranda güçlü olan sonsuz ihtirasın önüne geçmek için denetim işlevine ise sahip değildir.
* * *
1) Dünyanın motoru insanın sonsuz yaratma gücüdür. Bu gücün önündeki her türlü engel ve müdahale dün de kaldırılmalıdır, bugün de! Dünyanın hemen her noktasını tek ve ulaşılabilir pazar haline getiren bu yaratıcılıktır. İnsanoğlu internet teknolojisindeki gelişmeler sayesinde belki henüz üretilen metaları (real ekonomi) ışınlamayı keşfedememiştir ama kağıtla ifade edilen her türlü değeri anında dünyanın her köşesine ışınlamayı keşfetmiştir. Son yıllarda parasal değerler mukayeseli avantajı olan her yere saniyenin onda biri bir zaman içinde girmeyi ve tersi durumda da çıkmayı öğrenmiştir. Bu durum inanılmaz bir parasal refah sağlamış, bu refah real piyasada üretilen malları ve hizmetleri alabildiğine tüketmeye başlayınca reel (üretici) sektör de muazzam seviyelerde büyümüştür. Hele hele gayrimenkul sektöründe káğıt üzerinde değer artışları ile sürekli ilave kredi kapasitesi yaratılması ve bu (sanal) değerlerin tüm dünyada pazarlanabilmesi dünyayı çıldırtmıştır. Bu sanal büyümeyi Paul Krugman, Joseph Stiglitz, Maurice Allais gibi (referans: Erdal Şafak-Sabah-15.10) ekonomistler görmüş olsa da, "Amerikalılar, bedeli Çinlilerden ödünç alınan paralarla ödenen evlerde oturuyorlar" (ibid), aşırı ve kolay gelen zenginlik onların kulak ardı edilmesine neden olmuştur.
* * *
2) Bazı uyarılara rağmen sonsuz ihtirasa karşı piyasanın arz-talep mekanizması dizginleyici bir mekanizma oluşturamamıştır, zira oyun (sahte de olsa) hem win-win esasına göre kurulmuştur, hem de mali oyunlar tarafları hiçbir zaman bir pazar içinde hesaplaşmak/pazarlık yapmak üzere yüz yüze getirmemiştir. Çıkan ders şudur:
Piyasa sonsuz ihtirasa karşı kendiliğinden tedbirli değildir!
Yanlış yapanın batması veya işletmenin el değiştirmesi gibi piyasa tedbirleri, söz konusu mali piyasalar olunca, fırtınayı artırmaktan başka bir işe yaramadıkları için hiçbir geçerlilik kazanmamıştır.
* * *
Peki ne yapmalı? Tabii ki mali tedbirler alınacak. Ancak şahsi kanaatime göre, tıpkı 2. Dünya Savaşı ardından Frederich Hayek’in ilgili tarafları 10 Nisan 1947’de Mont Pelerin/İsviçre topladığı gibi, bir araya gelinip serbest piyasa ekonomisinin zaafları mutlaka liberaller tarafından ele alınmalı ve onu korumak için piyasanın çaresiz kaldığı durumlarda hukuk devletinin neler yapması gerektiği tartışılmalıdır. Risk alanın yanılması durumunda bedelini kendisine sadece piyasanın değil, hukukun da ödeteceği bir sistem geliştirilmelidir.
Örneğin, Lehman Brothers’ın CEO’sunun kazancına el konulacak hukuki bir sistem gelişmelidir ki, ileride serbest piyasa oyuncuları risk alırken her halükárda riski kendilerinin de yüklendiğinive hesap verme durumunda olduklarını bilmelidirler.