Diyarbakır’da Türklere hitap eden Başbakan!

BAŞBAKAN’ın cuma günü Diyarbakır’da yaptığı konuşma özünde ne yalakalarını, ne de yandaşlarını memnun etti.

Ancak görevleri gereği Erdoğan’ın konuşmasını; MHP liderinin Erzurum konuşmasında kurduğu “kumpasa” düşmeyen bir konuşma olarak muştuladılar.
Başbakan günlerdir “Batıda ne söylediysem doğuda aynısını söyleyeceğim” demişti ve Allah var cuma günü batıda sık sık tekrar ettiği “Tek devlet, tek millet, tek bayrak!” söylemi dışında doğuda da batıda söylediklerini söyledi. Tutarlı davrandı.
İlginçtir, “Kürt” kelimesini nerede ise hiç ağzına almayan Erdoğan Diyarbakır’da daha çok batıdaki Türklerin gönlünü aldı. “Bakın, PKK’ya zerre kadar taviz vermiyorum” demeye getirdi!
¡ ¡ ¡
Ancak tutarlılık; “aynı konuda her yerde aynı sözü söylemek” kadar “aynı konuda her tarihte aynı sözü söylemeye” dayanır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın cuma günkü konuşmasının tarihi tutarlılığı maalesef yok. “Kürt meselesi” ile ilgili olarak 3 Eylül 2010 Cuma günü Diyarbakır’da yaptığı konuşma ile 12 Ağustos 2005’te yine Diyarbakır’da, 11 Ağustos 2009 tarihinde ise TBMM’de yaptığı konuşmalar çok farklı.
Bakın Başbakan 2005’te ne demiş?:
“Kürt sorunu sadece bölgenin değil, tüm Türkiye’nin, herkesin sorunudur. Benim de sorunumdur... Kürt sorunu ne olacak, nasıl çözülecek? Anayasal düzen, toplumsal bütünlük içinde, daha çok hukuk, daha çok demokrasi ve daha çok refahla çözülecek.”
Anayasa değişikliği ile ilgili referandum vesilesi ile evvelsi gün Diyarbakır’da yaptığı konuşmada “Anayasal düzen değişimi ile çözülecek Kürt sorunu” meselesinde ağzından tek bir kelime çıkmadı.
¡ ¡ ¡
“Gücü seviyorum, onun için evet”çilerden Hasan Cemal ve Cengiz Çandar da durumun farkındalar. Dünkü yazılarında bu farka değiniyorlar ama yine de yazılarının başlıklarını “Diyarbakır Cezaevi’ni kapatmak... Yetmez ama evet!” (Hasan Cemal-Milliyet-04.09.2010) ve “Diyarbakır Konuşması: Yetmez ama güzel” (Cengiz Çandar-Radikal-04.09.2010) olarak atıyorlar.
¡ ¡ ¡
Halbuki 2005 ve 2009 konuşmaları yazarları nasıl heyecanlandırmıştı.
Cengiz Çandar 2009 TBMM konuşması sonrası aynen şöyle yazıyordu.
“Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 11 Ağustos 2009 konuşması gerçekten ‘tarihi’ bir konuşmaydı. Bugüne dek hiçbir Türk lideri, ülkenin ‘tarihi’ ve ‘en sancılı’ sorununa ilişkin öylesine özlü bir konuşma yapmadı. Cumhuriyetin kurucuları dahil.
Tayyip Erdoğan, 12 Ağustos 2005’te Diyarbakır’da ‘Kürt sorunu’ sözcüklerini ilk telaffuz eden başbakan olmuş ve giderek ‘devletin yaptığı yanlışlara’ parmak basarak ‘özeleştiri’ niteliğinde de ilk konuşmanın altına imzasını atmıştı. O konuşması ‘Kürt açılımı’ için referans işlevi görmekteydi.
Ama aşağı yukarı aynı tarihte, dört yıl sonra yaptığı konuşma, kendisini de kendisinden önceki tüm başbakan ve cumhurbaşkanlarını aştı gitti.” (Cengiz Çandar-Referans 14.08.2009)
Aynı konuşma ile ilgili olarak Hasan Cemal de şöyle yazmıştı:
“Kürt sorunuyla ilgili olarak ilk kez bir başbakan, bu kadar yüreğinden konuştu, bu kadar siyasal cesaret sergiledi ve ilk kez meseleyi yüreğinde hissettiğini bu kadar anlatabildi, bu kadar siyasal riski göze alabildi. Başbakan Erdoğan’ı kutluyorum.
Dileğim o ki, bu kararlılığı sonuna kadar devam eder.” (Milliyet-13.08.2009)
¡ ¡ ¡
Bitaraf olmanın bertaraf olmaya neden olacağını Başbakan açıklamıştı.
Ancak, taraf olmak daha beter sonuçlar yaratabiliyor.
Taraftar umduğunu değil, bulduğunu yer!
“Yemezler ama evet!”
Yazarın Tüm Yazıları