Dışişleri nerede?

ARTIK şu üç gerçeği saklamak mümkün değil:

1) Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık görevini taşıyamıyor. Her insanda olduğu gibi, baş edemediği çevre onda da stres yaratıyor, sinir sistemi her geçen gün beter bozuluyor.

2) Türkiye için yeni bir vizyon geliştiremediğinden, düşünce haritasına ilk başta yerleştirilen kavramlara geri dönüş yapıyor. Türban ve imam hatipler üzerinden Milli Görüşçüleri okşayan popülist politikalar dışında artık hiçbir söylemi yok.

3) Yakın çevresi ve sarıldığı kitleler tarafından çok rahat yönlendiriliyor.

* * *

Asli görevi milleti bütünüyle kucaklamak, kriz yönetimine sahip çıkmak, ülkeyi rahatlatmak olan Başbakan, milleti devamlı bölüyor, kriz karşısında en çok o panikliyor, ettiği kelamlar ile ülkeyi feci şekilde geriyor.

Özetle, görev tarifine giren her şeyin tersini yapıyor!


* * *

Adım gibi eminim, kurmayları her sabah "Bakalım bugün hangi sözüyle kriz yaratacak!" diye düşünerek yataktan çıkıyorlar.

Bugünlerde ülkede en zor görev Akif Beki’de! Her gün yeni bir sözünü düzeltmek için yeni kulp aramak zorunda.

* * *

Bırakalım eski gaflarını, siyasal kriz ile ekonomik krizin birbirini çarpan etkisiyle körüklediği bir haftada Başbakan neler söyledi, söyledikleri nasıl yanlış çıktı, ona bakalım:

1) Danıştay cinayetini anında Susurluk’a bağladı, Sauna çetelerinden bahsetti; ama alelacele ortaya attığı iddialar ters tepti.

Cinayetin kilit ismi olarak ortaya atılan eski Yüzbaşı Muzaffer Tekin serbest bırakılınca Başbakan’ın güçlü ve yön gösteren imaları boşa düştü.

2) Merkez Bankası’na yapılan sancılı atamanın ardından, bu bankanın özerkliğine en çok dikkat etmesi gereken insan Başbakan olduğu halde ekonomik krizin ortasında kura müdahale edilmeyeceğini söyleyerek Merkez Bankası’na müdahale edince hak ettiği tepkiyi Başkan’dan aldı. Başkan, Başbakan’a yetkilerinin limitlerini hatırlatmak zorunda kaldı.

3) En son olarak da Almanya’da devletin büyükelçisini herkesin gözü önünde azarlayarak Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attı. Aklı sıra türbanlıları bir kez daha okşadı.

Açıkçası haddini tamamen aştı, terbiye kurallarını yok saydı.

İşin bir diğer garabet yönü de aynı kalabalıktan kendisine yönelik bir eleştiri gelince Başbakan’ın anında elçi azarlama modundan millet azarlama moduna geçmesi oldu.

İnsanlara "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" dedirtti.

Başbakan’a şimdi de ben hatırlatmak istiyorum. TV’de, milyonların önünde pasaportlarda kullanılacak fotoğraflarla ilgili yazılı genelge varsa değiştireceğinizi söylediniz.

Genelge 1985 yılından beri varmış.

Hodri meydan! Buyurun genelgeyi türban lehine değiştirin!

* * *

Ben, tarihe ilk ve inşallah son elçi azarlayan Başbakan olarak geçecek Recep Tayyip Erdoğan’a padişah olmadığını Dışişleri Bakanlığı’nın hatırlatmasını beyhude yere bekledim. Büyükelçi, onların görevlisidir ve onun onuruna sahip çıkmak, esasında bizzat Dışişleri’nin onuruna sahip çıkmaktır. Ama üzülerek görüyorum ki; başta Dışişleri Bakanı olmak üzere bakanlık yetkilileri de, Başbakan’ı istediğine "urun kellesini" diyebilen padişah, kendilerini de onun sadık memurları olarak görüyorlarmış!

Bu durum Cumhuriyet’in bir vatandaşı olarak beni, Başbakan’ın büyükelçi azarı kadar yaraladı.

Yazık, çok yazık!
Yazarın Tüm Yazıları