DÜNYADAKİ her devleti zaman zaman rutin dışına çıkmaya, hukuk sınırlarını zorlamaya iten mecburiyetler baş gösteriyor. Devletler:
a) sınır ötesinde filiz veren tehdit algılamalarına,
b) gayri nizami saldırılara (terör) karşı, hukukla tarif edilemeyen hücreler oluşturuyorlar.
Devletler zaman zaman kendi bünyelerinde kanserojen kitleler (hücreler) oluşmasına müsaade etmek zorunda kalıyorlar.
Ancak, gelişme sürecini tamamlamış ülkelerde gayri hukuki hücreler görevlerini ifa ettikten sonra bünyeden koparılıp atılıyorlar!
* * *
Bizim gibi hukuk devleti olma sürecini tamamlamamış, demokrasiyi doğru dürüst hazmedememiş, bırakın yabancı ülkeleri; kendi içindeki münakaşaları bitirememiş, özü itibarıyla çağdaş devlet olamamış ülkelerde, devlet yine de kendi gayri nizami hücrelerini yaratmaya yaratıyor ama kullanım süresi sona erdiğinde, gelişmiş ülkelerin aksine, bunları bünyesinden koparıp atamıyor.
Türkiye gibi ülkelerde bu tip hücreler zamanla:
a) hem özerklik kazanıyor, kendi başlarına karar verme yetkisine ulaşıyorlar,
b) hem de elde ettikleri olağanüstü yetkiler ile şahsi çıkar elde etmeye başlıyorlar.
Türkiye’de 90 öncesi komünizme, 90 sonrası da PKK’ya karşı verilen gayri nizami mücadeleler kanserojen hücreler yarattı.
* * *
Bizim gibi ülkelerde devlet içinde yaratılan kanserojen hücreler; zamanla metastaz (dağılarak büyüyerek) yaparak, hem çeşitli devlet içi organlarla bağlantılı, hem de var edildiği döneme göre göreceli özerklik kazanmış tümörler oluşturuyorlar.
Devletin nasıl kanser olup, metastaz yolu ile tümörleri etrafa saçtığını iyi anlayabilmek için Ersin Kalkan’ın çok anlamlı çalışması "Bir Jitem Dosyası: Musa Anter Cinayeti-Katille Buluşma" (Güncel Yayıncılık-2006) adlı kitabını okumak yeterli.
* * *
Devletin en büyük zaafı işte bu "metastaz" ile başlıyor.
En başında ilk kanserojen hücreyi, gerektiği için, devletin en üst makamları (derin devlet) yaratıyor ama bu hücre denetimden kurtulup metastaz yaparak çeşitli hücreler halinde etrafa yayıldıktan sonra devletin doğrudan denetiminden kopuyor.
Bizim gibi ülkelerde en büyük zaaf bu metastaza izin verilmesi veya göz yummak zorunda kalınmasıdır.
* * *
Ülkede çeşitli tümörler oluştuktan sonra kimileri hiç etkin olamıyor, kimileri devlet içinde "durumdan vazife çıkaran"lar ile temas halinde kalıyor, kimileri salt ekonomik çıkar peşine düşüyor, kimileri de ihtiyaç halinde dış unsurlar tarafından ama mutlaka devlet içindeki bazı iç unsurlar ile işbirliği yapılarak yönlendiriliyor/kullanılıyor.
Hemen her seferinde tetikçi en fazla iç unsurdan bazı kişiler ile temasta oluyor ama dış unsuru hiçbir zaman ne tanıyor, ne de esas amacını biliyor.
Ortaya konan eylemler genellikle iki ana amaca hizmet ediyor:
1) Kamuoyuna yönelik yönlendirme/hatırlatma yapmak, bir amaca yönelik meşruiyet oluşturmak.
2) Esas hedefe göz dağı/mesaj vermek.
* * *
Bu model çerçevesinde Danıştay Cinayeti’ni yarın değerlendirmeye çalışacağım.