Demokrasi kaybetti!

KİMSE kimseyi aldatmasın!Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmak için öldü öldü dirildi ama öyle korkutuldu ki sonunda cumhurbaşkanı olmayı göze alamadı.

Tabii ki, şimdi onun vatana millete hizmet için başbakan olarak kalmayı tercih ettiğini, devlet adamı seviyesine yükseldiğini anlatanlar çıkacaktır ama kimsenin kimseyi aldatamadığını da içten içe bilecektir.

Devlet adamı edası ile basiret gösterecek kişi daha işin başında aday olmadığını ilan eder, memleketi böyle davul gibi germezdi.

Bilinmelidir ki; ileride Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı olduğu dönem yazılırken 2007 yılının nisan ayında cumhurbaşkanlığını nasıl ve neden ıskaladığı ana temalardan birisi olacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan'a oy veren 11 milyon zaten türban konusunda, imam hatipliler konusunda yanıltılmışlardı, şimdi de cumhurbaşkanlığı konusunda yanıltılıyorlar.

Onlardan birisi yine cumhurbaÅŸkanı olamıyor! Â

* * *

Ancak, elimizi vicdanımıza koyalım. Recep Tayyip Erdoğan milleti bütünü ile kucaklayamadığı için de cumhurbaşkanı olamıyor.

Kendi dışındakileri kavrama gücü (empati) zayıf insanların tipik tavrı ile en ufak eleştiriye tahammül edemediği, kendine biat etmeyen herkesi kırdığı, aşağıladığı için kendisine oy vermeyenleri hiçbir zaman kazanamadı, onlara adeta hep hasım olarak kaldı.

Ülkeyi yumuşatan insan olması gerekirken ülkeyi bizzat geren insan oldu. Şimdi ücretini ödüyor.

* * *

Recep Tayyip Erdoğan devletin diğer aygıtları ile ilişkilerini de tanzim edemedi. Esasında onun adına TSK ile, YÖK ile ilişkileri düzenleyecek kişi Başbakanlık Müsteşarı'dır.

Müsteşar o göreve bugüne dek gelmiş en yalnız adam profili çizdi.

Bırakın ideolojik aykırılıkları, o makamda oturan kişi akademik dünyada işlenebilecek en yüz kızartıcı suçu, intihal (akademik aşırıcılık) suçunu işlediği YÖK tarafından saptandıktan sonra (Müsteşar YÖK kararına karşı Danıştay'a gidecekti, ne oldu?) hálá o makamda oturmakta ısrar edince, devletin hiçbir aygıtı tarafından muhatap olarak alınmadı. Kimse onunla ilişki arayışına girmedi. Devlet ile Başbakanlık arasında tüm irtibat koptu. Müsteşar; Başbakanlık binasında hapis bir vaziyette sadece bakanların atamalarını "Milli Görüşçü mü, değil mi" diye ayıklayan kişi haline geldi.

Müsteşar hem devlet aygıtından, hem hükümetten, hem de AKP'den kopunca en fazla zararı gören kişinin kendisi olduğunu Başbakan bir türlü göremedi.

* * *

Bütün bunların sonunda kendi cumhurbaşkanının kim olacağını son ana dek bilmeyen cumhur, cumhurbaşkanı atama yetkisi iki dudağının ucunda ama kendi kendisini atama yetkisi olmayan bir başbakan ile işlem tamamlansın diye atanmış bir cumhurbaşkanını kucaklayacak.

Kim kazanacak, bilen yok ama kaybeden kesin belli:

Demokrasi!

* * *


Şimdi bu safhada yapılacak tek şey kaldı. Madem; TBMM'de en güçlü temsil edilen partinin bir numarası cumhurbaşkanı olamıyor, bari iki veya üç numarası cumhurbaşkanı olsun.

Eğer, Abdullah Gül veya Bülent Arınç da cumhurbaşkanı olamazsa, kim olursa olsun, ne kadar saygın olursa olsun; korkarım onu kimse ciddiye almayacak! Her imzasında başka bir mana aranacak!



Not: Bu yazıyı cumhurbaşkanlığı adayı henüz belli değilken yazmıştım. Abdullah Gül'ün adaylığı yazının özünü değiştirmediğinden aynen yayımlıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları