DÜN Ankara'da on binlerce insan "Cumhuriyet Mitingi"ne katıldı ve görüşlerini beyan ederek demokratik haklarını kullandılar.
Onlar, ülkenin dini esaslara dayanan bir rejime (şeriat) teslim edilmesinden korkuyorlar, Recep Tayyip Erdoğan'dan hazzetmiyorlar, onun cumhurbaşkanı olması durumunda ülkenin beter gerilmesinden ürküyorlar. Ben de görüşlerinin bir kısmına güçlü duygularla katılıyorum.
Ama ben; Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasını yine de destekliyorum, hele hele şu saatten sonra "şart" görüyorum. Artık, aday olmamayı "ödü koparılmışlık" dışında başka bir duyguyla ifade etmesi için vakit çok geç. Aday olmazsa, "korkutulmadığını anlatamadan" koca bir ömrü geçirmek zorunda kalacak.
Eğer, cumhurbaşkanı olmayı gerçekten istemiyor, başbakan kalmayı tercih ediyor olsaydı, bunu çok önceleri ilan edip ülkeyi bu kadar germemesi gerekirdi!
***
TBMM'deki en büyük partinin genel başkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan, sıralanan tüm anlamlı itirazlara rağmen cumhurbaşkanı olmalıdır.
Zira, şu saatten sonra cumhurbaşkanı olmamasının memlekete vereceği zarar, olmasının vereceği zarardan çok daha derin olacaktır.
Esas o zaman rejim demokrasiye değil, dayatmacılara teslim edilmiş olacaktır ki, bu durum da şeriat kadar tehlikelidir.
O zaman neo-ittihatçı elit istediğini, istediği zaman dayatabileceğine iyice kanaat getirecektir. Bunun da şeriatın dayatacağı faşizmden hiçbir farkı yoktur.
***
Bugüne dek Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasına karşı duygusal tepkiler dışında, ilkesel gözüken sadece iki görüş öne sürülmüştür.
Birinci ilkesel itiraz, "Toplam kayıtlı seçmen sayısına göre seçmenlerin yüzde 59.14'ü, toplam oy sayısına göre ise yüzde 48.37'si Meclis'te temsil edilmemiştir" diyerek TBMM'nin temsil ve dolayısıyla seçim yapma yetkisini sorgulamaktadır.
İkinci ilkesel itraz ise eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun, "Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun yapılabilmesi için, en az 367 kişilik çoğunluğun TBMM'de hazır bulunması gerekir" görüşüdür.
İki ilkeyi ileri sürenlere önce aynı soruyu sormak lazım: "4.5 yıldır nerelerdeydiniz?"
Ayrıca, TBMM'nin temsil yeteneğine itiraz edenlere şunu da hatırlatmak da lazım:
Madem, TBMM temsil yeteneğine sahip değildir, o halde neden "Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın!" demek yerine "TBMM kimseyi cumhurbaşkanı seçemez!" diyerek bütünsel tutarlığı olan bir ilkeyi dile getirmiyorsunuz?
Madem, TBMM milli iradeyi temsil etmiyor, o halde genel seçimler yenilenmelidir.
Bu görüşe göre TBMM şu anda kanun da çıkaramaz!
"TBMM benim istediğim adayı seçerse meşru, seçmezse meşru değil!" İşte bu ilkesizliktir!
***
Kanadoğlu'nun iddiası ise yıllar sonra ortaya atılmış, hukukun açık ifade arayan somutluk ilkesinden uzak (Anayasa, TBMM'nin toplanması için sadece üçte bir çoğunluk aranmasını açık hükme bağlamıştır) bir iddiadır; ama mantıksal bir anlamı da vardır.
Bu durumda ülkeyi boşlukta bırakmamak için cumhurbaşkanlığı seçiminde ANAVATAN ve DYP'ye iş düşmektedir. Dilerim, onlar belden aşağı vurmazlar.
***
Bunun dışında demokrasinin en temel hükmü geçerlidir: