TÜRBAN, Türkiye'yi ortadan bölen, sürekli çatışan ve bir türlü hazmedilemeyen zihniyet farkının gariban bir simgesi.
Benim gençliğimde saç-sakal bölücü simge idi; Allah'a şükür, sonradan hepimiz kılın bu kadar önemli olmadığını, ite kaka öğrendik.
Ancak, bu sefer de son yıllarda bir bez parçasını kurban seçtik.
* * *
Bazılarına göre; türban Kurtuluş Savaşı sırasında cepheye sırtında top mermisi taşıyabilir, şehit anası olabilir, ama üniversitede okuyamaz, Davos'a gidemez!
Neden? Davos'a giden türban, Kemalizm'in tekelinde olan modernitenin elinden temsil ve yönetme erkini aldığını tüm dünyaya ilan etmiştir de ondan!
* * *
Milletin çoğunluğu türbanı sorun olarak görmez. Hepimizin evinde, geçmişinde muhakkak ki başı örtülü kadınlarımız vardır, ama bunlar iktidar olamazlar, temsil yetenekleri yoktur; hatta ‘‘canım biz başını örtenlere değil, türban yaparak örtenlere karşıyız!’’dır.
Neden?
Türban siyasi bir sembolmüş!
Peki; yakalara takılan Atatürk rozeti, parka, çember veya Lenin sakal, sarkık bıyık, kadında kot pantolon vb. giysiler veya kıllar da siyasi sembol değil mi?
Yanlış anlaşılmasın, bunların hiçbirisine karşı değilim. İsteyen istediğini, vermek istediği mesaj için sembol olarak kullanabilir.
Ancak, yönetme hakkı kendinden menkul ceberrut elit, kendi iktidarına kafa tutma seviyesine ulaşan bir sembolü hazmedemez.
Kafa tutanlar, milletten % 35 oranında yetki almış olsalar da bunun zerre kadar önemi yoktur; zira milletin kıymet-i harbiyesi yoktur ki!
Onun için de Mümtaz Hoca ‘‘biz var iken sen Ankara adına nasıl konuşursun?’’ diye R.T.Erdoğan'ı açıkça azarlayabilir.
* * *
Davos'a çıkan türban sinirleri o kadar bozdu ki, kavağa çıkan hamsiden daha etkili oldu. R.T.Erdoğan, Davos'u küçümseyen köşe yazarlarına şizofrenik teşhisi koyarken kantarın topunu kaçırdı. Öte yanda, bazı köşe yazarları da Erdoğan'ın aynı konuşmada sarf ettiği ‘‘tilki uzanamadığı üzüme koruk dermiş’’ sözünü irdeleyerek onun ne kadar sığ ve boş bir insan olduğunu ilan ettiler. Bu uzmanlara(!) göre, tilki et obur olup, ot obur olmadığı için üzüm veya koruk yemez. Onlara göre, Erdoğan basit bir benzetmeyi bile yüzüne gözüne bulaştırmıştı.
* * *
Ancak, ABD İçişleri Bakanlığı Milli Parklar İdaresi'nde çalışan Bilişim Uzmanı Ömer Durdu'ya göre bu konuda her şeyi bilen uzmanlar değil, Kasımpaşalı Recep haklı.
Meğerse tilkiler omniveros denen bir hayvan türü imişler. Omniveros da ‘‘çok çeşitli yiyeceklerle beslenme alışkanlığı’’ demekmiş. Tilkilerin yeme alışkanlıkları mevsimden mevsime değişirmiş. Tilkiler yazın ve sonbaharda meyve yerlermiş. Tilkiler bizzat üzüm de, koruk da yerlermiş. Hatta ABD'de üzümün bir türüne ‘‘tilki üzümü’’ denirmiş. Tilkiler yıllık beslenmelerinin % 20'sini meyvelerden sağlarlarmış.
* * *
Bu bilgileri okuyunca insanın, ‘‘Vay tilki vay!’’ diyesi geliyor. İster misiniz Davos'a çıkan türbandan sonra bir de hınzır tilki ülkeyi bölsün!