Cumhurbaşkanı ve atamalar

DÜN görevine yeni başlayan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü iki alanda yakın takibe alacağımı ilan ettim. Bu alanları da;

1) Milli Görüş’ün mahalle baskısını artırarak muhafazakár değerleri toplumun tümüne empoze etmeye kalkması,

2) Atamalara yine "bizden olsun da isterse çamurdan olsun!" şiarının hákim olması,
olarak tarif ettim.

Yine dünkü yazımda, AKP’nin ekonomik veya politik alanlarda rejimi değiştireceğine dair bir korkum olmadığını ama AKP’nin tabanını 2004’ten sonra tamamen ele geçiren Milli Görüş’ün sosyal alanda mahalle politikası güdüp kendi muhafazakár yaşam tarzını bu dönemde tüm topluma daha da fazla dayatarak "ayrışan Türkiye" yaratmasından ürktüğümü belirttim. Doğal olarak, bu mesele karşısında yeni Cumhurbaşkanı’nın nasıl bir tavır alacağını merak ettiğimi de dile getirdim.

* * *

Bugün kanımca geçen dönemin en büyük yarası olan "kamu atamalarını" dile getireceğim. Bu alan eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile hükümet arasında en önemli çekişme alanı olmuştu.

Sanırım; ülke başka hiçbir dönemde bu kadar çok sayıda "vekil yönetici" ile yönetilmemişti. Nerede ise kamuda "asil yönetici" bulmak imkánsız hale gelmişti. Eski Cumhurbaşkanı bir açıdan yürütmeye aşırı karışmakla eleştirilirken, diğer yönden önüne getirilen atama önerilerinin neredeyse hemen hepsinin liyakata değil biata dayanması da dikkatleri çekmişti.

Belirli bir bıyık ve saç kesimi, çorap rengi ve tokalaşma yöntemiyle sembolleştirilen yeni bürokrat imajı, bilimle donatılmış meslek erbabından çok yeteri kadar çile çekerek şeyhin yeterlilik sınavını başarıyla vermiş mürit görüntüsü veriyordu.

Haliyle bu görüntü bazı kesimlerde "devletin gizliden gizliye ele geçirildiğine" dair kaygı yaratıyordu.

Her hükümet kendi adamlarını kayırır ama kayırmanın bu kadar abartıldığı başka bir dönem bulmak zordur.

Bakın bugün devlet dairelerine; sorumlu mevkilerde yukarıda tarif ettiğim tipoloji dışında yönetici bulmak hemen hemen imkánsızdır.

* * *

Bazı kesimler, Abdullah Gül ile başlayan yeni dönemde kamudaki atamaları yönlendiren üçlü kararnamenin üçünü de ele geçiren Milli Görüş kökenli siyasi gücün YÖK’ten tutun Anayasa Mahkemesi’ne, Yargıtay’dan tutun Danıştay’a kadar devlet erkinin tüm kilit görevlerine kendi adamlarını atayarak rejim değişikliğini sessiz ve derinden gerçekleştireceğinden büyük kaygı duymaktadırlar.

Ben de bu kaygıları paylaşan kişiler arasındayım!

Dileğim ve beklentim, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün beni bu konuda yanıltmasıdır.

Bu "yersiz vehmim" nedeniyle kendisinden özür dilemeyi çok isterim!

* * *

Cumhurbaşkanı şu anda bir yol ayrımında:

1) Ya onu o göreve getiren Milli Görüş, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan üçlüsüne duyduğu minnet ve aidiyet duygularıyla önüne gelen her atamayı imzalayarak siyasetçi kimliğini devam ettirecek,

2) Ya da atmalarda liyakat esasını ön plana çıkararak her kesimden uzman kişilerin hak ettikleri görevlere getirilmesi için mücadele vererek devlet adamı mertebesine yükselecek.

* * *

Birinci yöntemi seçerse ülkenin başına neler gelir, hayal etmek dahi istemiyorum!
Yazarın Tüm Yazıları