YARGITAY Başsavcısı’nın iktidar partisinin kapatılmasıyla ilgili iddianamesinin bazı garabetler yarattığını salı (18.03.08) günkü yazımda dile getirmiştim.
" Hakkında dava açılan yönetimler, dava sonuçlanıncaya kadar pasif göreve alınırlar. Hükümet ile ilgili olarak dava sırasında yönetmeyi durdurma kararı alınacak mı?
Bir yandan Anayasa’yı ihlal iddiası ile yargılanırken öte yanda Anayasal çerçevede hükümet nasıl ülke yönetecek?
Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı Anayasa’yı ihlal iddiası ile yargılanırken nasıl Anayasa’nın hamisi olacak?
Dava sürerken AKP 340 milletvekili ile parti kapatmayı imkánsız hale getiren hukuksal değişimler yapar, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ile oynarsa ne olur?"
* * *
Ortada çok abuk bir durum var. Eğer, Anayasa Mahkemesi kapatma davası açarsa sanık (hükümet) yargılandığı sırada ihlal ettiği iddia edilen Anayasa’yı (ve ilgili kanunları) değiştirme, kendine yontma, maddelerle işine geldiği gibi oynama yetkisine kanunen sahip olacak. TBMM’nin çıkaracağı kanunları Anayasa’ya göre onaylama veya reddedip geri gönderme yetkisine sahip tek kurumun başı olan Cumhurbaşkanı da zaten bu dönemde Anayasa’yı ihlalden yargılanacak!
* * *
Nitekim gazeteler, AKP’nin Başsavcı’nın kapatma yetkisini kısıtlama, Anayasa Mahkemesi’nin oylama aritmetiğini değiştirme, hatta üye yapısını kendi lehine yontacak şekilde artırma çalışmalarından bahsediyorlar.
Kapatma davası nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın ülke bundan büyük boyutta etkilenecek ama eğer iktidar böyle bir girişimde bulunursa Türkiye demokrasi tarihi en büyük yaralarından birisini daha alacaktır. (Yapılırsa) Referandum neticesi hükümet lehine olsa da alacaktır.
İktidarın Anayasa ve kanunları kendi lehine yontarak zırt pırt değiştirdiği ülkeler dikta rejimleriyle yönetilen rejimlerdir.
Bu durumda demokrasiyle iktidara gelen hükümet açık ve seçik bir şekilde rejimi değiştirerek otokrat bir yapı dikte etmeye başlamış olur.
* * *
Anayasa’da ve Partiler Kanunu’nda partilerin nasıl kapatılacağı açıkça yazsın, sen 2002’den beri bu maddelere hiç itiraz etme, bu maddeleri AB standartlarına getirmek için 5.5 yıldır kılını kıpırdatma, DTP için dava açıldığında "mesele yargıdadır!" diyerek topu taca at, Başbakan önden hükmünü verdiği için DTP yöneticilerinin randevu teklifini reddetsin, sonra iş başa düşünce savunmanı hazırlamak yerine işine geldiği şekilde Anayasa değişikliği için "2. mini paket"i hazırla!
Buna sadece çifte standart demezler, aynı zamanda yüzsüzlük de derler!
Böyle bir girişim hayata geçerse bu rejime artık demokrasi denemez!
Padişahın keyfi yönetiminin adı neyse rejimin adı da o olur!
* * *
2 yıldır "301" için kılını kıpırdatmayan AKP, türbanı diğer özgürlüklerden ayırt ettiği gün muhakkak ki neler yaşanabileceğinin hesabını yapmıştı.
Şimdi diğer Anayasa değişikliklerinden ayırt edip parti kapatma üzerine "mini paket" hazırlarsa bunun da hesabını yapacak olması gerekir!
Beni son yıllarda en fazla hayal kırıklığına uğratan olgulardan birisi, statükonun rejimi korumak adına demokrasiden sık sıktaviz verdiği Türkiye’de bu duruma panzehir olma iddiasıyla ortaya çıkan partinin de zerre kadar demokrasiden nasibini almamış olmasıdır.
Soruyorum, 2005’ten beri AKP başkalarının özgürlüğü/hakları için ne yaptı?