BİR arkadaşım söylemişti. Bu ülkede siyaset, gazetecilik veya işadamlığı yapmak için kendinle çelişmekten, hatta gereğinde kendini inkár etmekten hiç çekinmeyeceksin.
Genellemesi yanlıştı ama bazı gazetecilerin, bazı siyasilerin, bazı işadamlarının bu kategoriye girdiğini görmezden gelmek mümkün değildir.
Hemen medyadan bir örnekle başlayalım.
Hükümetin "hınk" dedicisi bir gazeteci neden gözü kapalı "tarafgirlik" yaptığını dün aynen şu cümlelerle açıklamaya çalışıyor.
"Tarafsızlık ne demek? Bir tarafta halkın iktidara getirdiği bir parti, diğer tarafta her türlü yöntemi kullanarak, rejim bunalımını derinleştirerek, iktidarı devirmeye çalışan sivil-asker bürokrasi ve vesayetrejiminin sürmesini isteyenler var. Bu mücadelede tarafsız kalmak mümkün mü? Bir kere şu vesayet rejimi tasfiye edilsin, o zaman halkın iktidarından hesap sormak kolaylaşacaktır. İktidarı eleştirdiğimiz her noktada, vesayetçilerle aynı safa düşmenin endişesini yaşamaktan kurtulamıyoruz. Hele de bu kritik günlerde." (Sabah)
Zamanında bir ABD Başkanı için aynı anda hem yürüyüp, hem de sakız çiğneyemez denerek alay edilirdi. Bu gazeteciye göre aynı anda hem iktidarı, hem de "vesayet rejiminin sürmesini isteyenleri" eleştirmek mümkün değil!
Gazeteci "mecburen" mi hükümeti eleştiremiyor, yoksa tarafgirliğine kulp mu takıyor, yazısında pek anlaşılmıyor.
Bir süre önce başka bir gazeteci de ülkede sadece AKP ve CHP’nin olduğunu iddia ederek, liberallerin "mecburen" AKP’yi tuttuğunu açıklamıştı! (Milliyet)
* * *
Peki siyasiler farklı mı?
AKP’liler Anayasa Mahkemesi "türbana özgürlük getiren anayasa değişikliklerini" iptal ettiğinde ne demişlerdi?
"Bu işin türbanla ilgisi yok, değişiklik metninde başörtüsü ve türban yazmıyor."
Aynı AKP’liler kapatma davası ile ilgili savunmasında "Yükseköğretimde türban serbestisini hedefleyen anayasa değişikliğinin iptaliyle de kapatma davasının temelinin çöktüğünü" iddia ediyorlar.
"...Başsavcı’nın kapatma davasında en önemli delil olarak sunduğu ve temel sebebi olarak gösterdiği bu anayasa değişiklerinin iptal edilmiş olması, davanın en önemli dayanağını ortadan kaldırdı. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra partimizin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu iddiası çöktü."
* * *
Hadi diyelim ki bazı AKP’liler için kendi söylemleri ile çelişmek umurlarında değil.
Başbakan’a ne demeli?
Aynı savunmada deniyor ki:
"Başbakan da konuşmasında, başörtüsünün siyasi bir simge olduğunu kesinlikle söylememiştir. Başbakan’ın soru biçimindeki değerlendirmesi başörtüsünü siyasi simge olarak takmanın suç kabul edilemeyeceği, simgelere ve sembollere yasak getirilemeyeceği, özgürlükler noktasında dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yasağın olmadığıdır."
Eğer, alıntıda bir hata yoksa, aynı paragrafta Başbakan hem türbanın (başörtüsü) siyasi simge olmadığını, hem de türbanı siyasi simge olarak takmanın suç kabul edilemeyeceğini söylüyor! Hangisi doğru?
Üstelik Başbakan bilmez mi ki, Anayasa’nın "Başlangıç" bölümü:
"Laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duyguları devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırıl(amaz)" der!
* * *
Bu ülkede kimse kendisi ile çelişmekten çekinmiyor!