BÜLENT Ecevit, Türkiye’de siyasete olumlu-olumsuz derin damga vurmuş nadir liderlerden birisidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihi ona bir bölüm ayırmadan yazılamaz.
Ben ömrü hayatımda iki değişik Bülent Ecevit tanıdım.
Statükoya karşı çıkan Bülent Ecevit!
Statükoya sahip çıkan Bülent Ecevit.
Birini yıllar önce, diğerini şimdi kaybettik.
Milletimizin başı sağolsun!
* * *
Ben en çok statükoya karşı çıkan Bülent Ecevit’i sevdim.
Kasketli, mavi gömlekli Karaoğlan’ı!
"Özgür insan"ı o yarattı ve bu kavramı benim neslim açısından, uğruna mücadele edilecek bir rüya haline o getirdi.
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün Ecevit’ini çok sevdim.
* * *
70’li yılların ilk yarısında üniversite öğrencisiydim. Türkiye’de, haksızlığa itiraz eden gençlerin ya Ülkücü, ya da Marksist olduğu bir ortamda ben Marksist olmayı seçmiştim. Ancak, ülke iki tarafın haksızlığı yaratanları bertaraf etmeye başladığı bir ortama değil, hızla birbirlerini yok etmeye başladığı bir kaosa sürükleniyordu.
Ben ve bana benzeyen solcular giderek bağnazlaşıyorduk. İşçi sınıfı adına konuşma yetkisini kendinden menkul bir şekilde üzerimize almıştık. Ancak, "yetki"nin kimde olduğu konusunda da birbirimizin boğazına sarılmaya başlamıştık.
"Hak" kavramından tek anladığımız, kendi haklarımız olmaya başlamıştı. Hoşgörü, karşı tarafa saygı, meseleleri tartışmak, analiz yapmak ve en önemlisi yanılabileceğimizi varsaymak beyin haritalarımızdan çıkıyordu.
Süratle sadece "tek doğru"nun olduğu, Marksist şeyhlerin pıtrak gibi çoğaldığı, müritlerin kalitesinin "ben"liğin ne kadar çok yok olduğunu ölçen bir mezura ile ölçüldüğü, düşünmek yerine itaat kültürünün kutsandığı bir ortama hızla ilerlemekteydik.
* * *
İşte böyle bir ortamda ortaya Bülent Ecevit çıktı. Kısa bir süre sonra da eski Tekel işçisi, ilkokul mezunu anam benim yolumun yol olmadığını, sevgi ve hoşgörü ile dolu olmayan solun sol olamayacağını söylemeye başladı.
Anam "Ecevitçi" olmuştu. Sıkı bir Cumhuriyet okuru haline geliyordu. Kendini "solcu" olarak görüyor; ama artık beni ve arkadaşlarımı solcu kabul etmiyordu. Gece eve her geç gelişimde eli yüreğinde beklemekten bıktığını haykıra haykıra söylemeye başlamıştı.
Bülent Ecevit evde anamla aramı bozuyor, eski bir işçiyi daha kaybediyordum.
Yıllar içinde ben de büyüdüm. Statüko ile kavga etmek için katiyen silaha başvurmak gerekmediğini, Ülkücülerin de kardeşlerim olduğunu, asla "tek doğru"nun olmadığını, biat ederek değil bilgilenerek, bilgiyi tartışarak, analiz ederek doğrunun aranabileceğini öğrenmeye başlamıştım.
Özgürlüğün haşin bir kartal olmadığını, beyaz bir güvercin olduğunu bana Bülent Ecevit öğretmişti!
O zamanki adıyla Karaoğlan’ın benim neslimin düşünce haritası üzerinde büyük emeği vardır!