BAZI "eski liberal-yeni AKP’li" yazarlar 2002’den beri destek verdikleri Recep Tayyip Erdoğan’ı şimdilerde terk etmeye başladılar.
Onlar Erdoğan’ın AB ile dalgasını geçtiğini birdenbire anladılar, özgürlükleri zaten umursamayan Erdoğan’ı şimdi şüpheyle karşılamaya başladılar. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nun (AP) bazı üyeleri ile birkaç gazetecinin katıldığı yemekte, üyelerin de Erdoğan’ın AB üyeliği konusunda samimiyetinden şüphe ettikleri izlenimini aldım.
Onlara göre de Erdoğan, AB ile müzakerelerin durdurulma ihtimalini ciddiye almıyor.
Ben 2004’te AB’den müzakere tarihi alarak meÅŸruiyetini elde eden ErdoÄŸan’ın AB üyeliÄŸini, özgürlükleri takmadığını yıllardır söylüyorum. ErdoÄŸan 2005’ten beri ona hayatiyet veren Milli Görüş ile birlikte hareket ediyor. Kapatma davasının 6/5’lik kritik sonucunun nasıl dizayn edildiÄŸini gördükten sonra da statükoya tamamen teslim oldu.Â
Hatta, önümüzdeki yerel seçimlerde Güneydoğu’da Milli Görüş ile TSK’nın işbirliğini yaşayacağız!
Hazretler, AKP’nin özgürlüklerle alakası olmayan bir yapı olduğunu yeni keşfettiler!
* * *
Neden? AKP’nin gerçek yüzü artık görmezden gelinmeyecek kadar açığa çıktı da ondan!
Bir arkadaşım da bizim grupta "fikir değiştirenlerin" artık terk ettikleri Başbakan’ın Aydın Doğan’a saldırmasından sonra zor bir seçim yapmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
* * *
Ancak, bazıları yine de ani U dönüşlerini hafifletmek için bahaneler buluyorlar:
1) Asker bastırınca AKP statükoya teslim olmak zorunda kalmış!
AKP ve bu yazarlar, Türkiye gerçeğini bilmiyorlardı da şimdi mi öğrendiler? 27 Nisan muhtırasından sonra AKP’nin cesur duruşuna hep beraber alkış tutmamış mıydık? Bu zevat, AKP’yi statükoya karşı özgürlükleri savunuyor savı ile savunmuyor muydu?
Neden? Hep beraber bu soruya cevap aramak zorunda deÄŸil miyiz?
2) Bazıları da statüko ile uzlaşmanın yerel seçim öncesi bir taktik olduğunu, Başbakan’ın seçim sonrası reformcu olacağını söylüyor veya umut ediyorlar. Aynı yazarlar 22 Temmuz’da AKP’nin kazandığı zaferin önemli bir nedeni olarak Erdoğan’ın statükoya karşı verdiği mücadelenin millet tarafından takdir edilmesini gösteriyorlardı. Şimdi tersini söylüyorlar. Hangisine inanalım? Üç seçim geçiren AKP’nin dördüncü seçimden sonra reformcu olacağı iddiası veya beklentisi bir hayal değil mi?
* * *
3) Bazıları da Başbakan’ın 22 Temmuz’dan sonra zafer sarhoşluğu içinde otokrat/otoriter bir tavra girdiğini, yalnızlaştığını ve yorulduğunu söylüyorlar.
"Obama’ydı, Bush’laştı!"
Bu saptama büyük bir çelişkiyi içinde taşımıyor mu?
Aynı kişiler Erdoğan’ın hem otokratlaşmasından, otoriter tavrından şikáyet ediyorlar, hem de kapatılma korkusu yaşadıktan sonra asker karşısında suspus kaldığını vurguluyorlar.
Onlara göre Erdoğan medyaya, TÜSİAD’a, bankalara, hatta halinden şikáyet eden millete şahin, askere ise güvercin!
4) Bazıları ise Erdoğan ekonomi bilmediği için krizi yönetememesinden şikáyetçi. Erdoğan ekonomi biliyordu da şimdi mi unuttu?
* * *
Herkes fikrini değiştirebilir, yanlışını sonradan görebilir. Kimsenin fikrinin ebedi bekçisi olmasını beklemiyorum.
Ancak, fikrini değiştiren özeleştiri yapmak zorundadır, ben çoğunun kıymetli insanlar olduğundan şüphe etmediğim arkadaşlardan gerekçeli bir özeleştiri bekliyorum!