Paylaş
Muhteşem illüzyonist Ahmet Davutoğlu’nun son bir yıldır yüklendiği görev AKP’nin iki postulatını (doğru olduğu varsayılan durum) mecz etmekti:
1) Batı medeniyet kültürü ait olmadıkları ama global seviyede üstünlüğünü inkâr edemeyecekleri bir merkezdir.
2) İslam medeniyet kültürü ise ait oldukları, içinde neşv-i nüma buldukları ama global seviyede egemen olmayan bir merkezdir.
Davutoğlu’nun görevi iki postulattan bir sentez çıkarmaktı. Ortaya çıkan “aldatan görüntü” şu oldu: Ortadoğu-Kafkaslar-Balkanlar’da en güçlü devlet olarak, 300 yıl öncesinde olduğu gibi, bugün de kabul görürse Batı’nın, özellikle ABD’nin bu bölgede “koğuş ağası” Türkiye olabilir!
* * *
“Aldatan görüntü” üç ana eksene cazip geldi:
1) Recep Tayyip Erdoğan bu illüzyon sayesinde kendisini Ortadoğu-Kafkaslar-Balkanlar’ın müstakbel lideri olarak görme hayallerine daldı. Allah var, “one minute(s)” ile başlayan süreç yakın döneme dek ona bu hayali yaşanan bir gerçekmiş gibi gösterdi.
2) Türkiye’deki uyduruk enteller dünyanın değiştiğini hissedebiliyorlardı ama çapları bunu formüle etmeye yetmiyordu. Ahmet Davutoğlu onlara da bir illüzyon içinde yeni gerçeğin hazırlop formülünü verdi.
3) Ancak bana göre illüzyonun en büyük başarısını ABD’ye attığı kazıkta aramak gerekir. ABD, yaratılan gerçeğe inanmış gibi yaparak Türkiye’yi bazı Ortadoğu ülkelerinde çıplak elle ateşten kestane almak için kullanabileceğini sandı. İran, Suriye, Hamas, Hizbullah, hatta gerekirse Müslüman Kardeşler ile yapılacak pazarlıklarda “stratejik ortak/model” olarak pohpohlanan Türkiye ABD’ye “yardımcı” olabilirdi!
Bu kadar değişik unsuru dünya çapında inandırmak, kısa süreli de olsa büyük başarıdır, bu konuda Ahmet Davutoğlu’na şapka çıkarmamak haksızlık olur.
* * *
Ancak tarafların hiçbiri idealist dış politika ile reel dış politikanın birbirine karıştığını görmedi. Halbuki, bırakın birbirine karışmayı, gönlündeki hayali yansıtan idealist politikayı Ahmet Davutoğlu çoktan reel politika zannetmeye başlamıştı.
Türkiye’de gerçek ile hayal karışmıştı. Ben bu duruma ideolojik şizofreni adını koyuyorum.
* * *
Davutoğlu geçmişe bakarak geleceği okuduğunu iddia ederken, hâlâ hazırda:
i) ABD’nin dünya ekonomisinin sadece kendi ülkesinde %26’sını (dünya üretiminde payı %75-80 civarında) karşıladığını, (Türkiye=%.0.5)
ii) enerji tüketiminin %28’sine hükmettiğini,
iii) araştırma&geliştirme alanında 50 yıllık bir süreç içinde dünyada açık ara önde olduğunu,
iv) gelişmiş ülkelerin ise ekonomik üretimin %77’sini sağladığını,
v) Türkiye’nin ihracaatının hemen hemen %60’ını AB’ye yaptığını,
vı) yükselen dev Çin’in takriben 1 trilyon dolarının ABD’ye emanet olduğunu çoktan unutmuştu.
Özetle, değişen dünyanın en büyük aktörleri olarak Çin, Rusya, Hindistan ve (son anda Türkiye’yi yalnız bırakan) Brezilya bu gerçekleri görüyordu ama ideolojik şizofreni Türkiye’nin görüş alanını kapatıyordu.
* * *
Sonunda, İran ve Hamas meselesinde açıkça görüldüğü gibi illüzyon Davutoğlu ve Erdoğan açısından “istersek kuralları/postamızı biz koyarız, ABD ve AB peşimizden gelir” algılamasına dönüştü.
Algılanan gerçek artık bu ikili açısından İslam medeniyet kültürünün vazgeçilmez liderinin onlar olduğu duygusunu yaratmıştı. Kimin kimi kullandığı birbirine girmişti. Şimdi reel politika tekrar gün ışığına çıkıyor.
* * *
Koğuş ağasını arada bir merdiven altına çekerler. Orada koğuş ağası ya yandan çarklının kellesini verir ya da kendi kellesi gider!
Paylaş