Bir iç mesele olarak Kuzey Irak!

ÖNCE birkaç gözlem: Ankara-Ulus’ta menfur saldırıyı gerçekleştiren katilin PKK ile ilişkisi resmen tespit edilemedi.

Yapılış tarzı itibarıyla doğrudan iktidarı hedef alan saldırıyı PKK üstlenmedi. Halbuki, bu tip terör eylemlerini yapan örgüt, mesajını açıkça vermek ve propaganda yapmak için saldırıyı anında yüklenir. Daha ötesi, bugüne dek saldırıyı kimse yüklenmedi.

Yıllar sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ünlü 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçmemesini "Aksi halde AKP bölünürdü!" sözleri ile açıkladı. Tezkere oylanırken 90 küsur AKP milletvekili aleyhte oy kullanmıştı.

Zamanında 1 Mart tezkeresi müzakerelerini sürdüren Büyükelçi Deniz Bölükbaşı Kuzey Irak Yönetimi lideri Barzani’nin tezkereden önce "TBMM’den bu tezkere geçmeyecek!" mealli sözlerini hatırlattı.

* * *

Şimdi bir senaryo:

Menfur saldırılar tırmanarak artar. Herkesin sabrı daha da beter taşar. ABD, Kuzey Irak’ta sınırımıza yığınak yapmaya devam eder. Sonunda Genelkurmay hükümetten Kuzey Irak’a müdahale etmek üzere izin istemek zorunda kalır. CHP ve parlamentoda temsil edilen diğer partiler TBMM’ye "yeni tezkere" gelirse destekleyeceklerini açıkça ilan ederler. Ancak, AKP’de 80-90 Doğu ve Güneydoğu kökenli milletvekili tezkereye açıkça karşı çıkarlar. Tezkere TBMM’ye gelirse ret oyu kullanacaklarını ilan ederler.

Böyle bir gelişme karşında AKP ne duruma düşer, hayal edebiliyor musunuz?

* * *

Şimdi gerçeklere geri dönüş yapalım:

TSK’nın Kuzey Irak’ta bir harekát söz konusu olduğunda ezici bir fiziki üstünlüğe sahip olduğu aşikárdır. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt ünlü 12 Nisan konuşmasında askeri açıdan bu harekátı gerekli gördüğünü ve başarı sağlayacağından emin olduğunu beyan etmiştir. Ama aynı konuşmada siyasi açıdan neler yapılması gerektiği konusunun kendi dışında olduğunu da beyan etmiştir.

Siyasi mülahazalar göz önüne alındığında Türkiye’nin Kuzey Irak’ta askeri bir harekát yapamayacağı açıktır.

Böyle bir girişimi ne bölgede tek sığınağı Kuzey Irak olan ABD’nin ne de AB’nin hazmetmesi ve kabullenmesi mümkün değildir.

Türkiye, Kıbrıs’tan beter bir yalnızlığa itileceği gibi, ABD ile sıcak çatışmaya girmek zorunda dahi kalabilir. Bölgede emperyal emelleri olan İran’ın da böyle bir harekát karşısında sessiz kalmayacağı aşikárdır.

* * *

Kuzey Irak’ta yapılması gereken "iyi polis-kötü polis" denklemi içinde; TSK her geçen gün kafasının beter attığını hissettirirken, siyasilerin Kuzey Irak’a sahip çıkıp, bölgenin garantörlüğüne soyunmasıdır. Bir gün ABD’nin bölgeden gideceği, yalnız kaldıkları anda Irak’taki Şii ve Sünni güçlerin Kuzey Irak’ın tepesine binecekleri karşı tarafça zaten bilinmektedir. TSK’nın hasmı olmaktan çıkıp, hamisi haline gelebileceğini gören; Türkiye’nin insan ve teknik birikimi sayesinde bölgede ortak yatırımların yapılmasına karşılıklı soyunan ve Kuzey Irak’ın petrolü için enerji yolunun Türkiye üzerinden dünyaya açılması için ortaklaşa hareket etmenin nimetlerini gören Kuzey Irak yönetimi PKK konusunda da, Kerkük’te de Türkiye’nin istediklerini vermeye dünden hazır olacaktır.

* * *

Hal böyle iken atılan hamasi nutuklar iç politikaya mı, yoksa dış politikaya mı yöneliktir; kafalar karışıyor!
Yazarın Tüm Yazıları