Paylaş
Siyasal yaşamımıza Milli Nizam Partisi olarak katılan bu gelenek, gerçekte ülkemize Batı normları ile siyasetin girdiği 19. yüzyıldan beri var olan siyasi İslam'ın sadece modern bir türevidir. Şerif Mardin, siyasi İslam'ın tarihini daha da öncelere götürüyor ve 16. yüzyılda tarikatların emperyalizme karşı siyasi mücadeleye başlamalarından beri faaliyette olduklarını ifade ediyor.
Geleneğin ortak iddiası, çağdaş deyimle gelir dağılımından payını alamayan ve üstelik Batı değerleri karşısında kimliğini yitirmek sorunu ile karşılaşan fukara ahaliye sahip çıkmak.
Ancak, bu gelenek İsmail Kara'nın araştırmalarına göre musavaat ve hürriyet taleplerinde Batıcı(!) faaliyetleri de hiçbir zaman karşısına almıyor.
Kapatıldıkça parti adı değiştiren MNP-MSP-Refah çizgisi, cumhuriyetin göz ardı ettiği İslami değerler sistematiğine sahip çıkan, gelir dağılımındaki aksaklıkları Batı emperyalizmi ile ortak hareket eden işbirlikçilere bağlayan görüntüsünü 1967'den 1997'ye dek bozmadı.
* * *
Kendisinin ne önerdiği konusunda ise cari kanunların da tazyiki ile net tavır ortaya koyamayan bu gelenek, kitleler arasında ‘‘İslami’’ olduğu inancını dolaylı olarak pekiştiren milli görüş ve adil düzen projelerini parti 54. Hükümet'te görev alana dek korudu. Erbakan'ın başbakan olduğu dönemde yapılan ilk kongrede ise adil düzen söylemi yerini piyasa ekonomisi söylemine terk etti.
O dönem itibarı ile gözlerden kaçan ayrıntı(!) ise bu partinin projelerinde karşı çıktığı sistemin koruyucusu konumunda olan devlet aygıtına hiçbir itirazının olmamasıdır. Refah geleneğinin devlet-millet ilişkisi ile ilgili tek tezi onlar devleti yönetirlerse ‘‘işlerin iyiye gideceğidir’’. Bu bağlamda Refah Partisi köküne kadar devletçi bir partidir ve adına hareket ettiğini iddia ettiği halka tek vaadi yine ‘‘devletin lütfettiği kadar özgürlüktür’’.
Ülkemizde siyasi akımları, istisnaları dışında, kurumsal temelde analiz etmek eksik kalır. MNP-MSP-Refah geleneğini de Necmettin Erbakan faktörünü ele almadan irdelemek yanıltıcı olacaktır.
* * *
Demirel'in okuldaşı Erbakan'ı, Ergün Yıldırım'ın deyimi ile muhafazakár-mühendis ekolün dışında görmek ne mümkün! Hem bu ekol o kadar güçlü ki, üyeleri sadece düşünce formasyonları açısından değil, aynı zamanda karakter özellikleri açısından da benzerlik gösterirler. Batı'nın tekniği ile İslam'ın geleneğini mecz etme iddiasını taşıyan bu ekol, tarihsel olarak sisteme itiraz etmekle beraber otorite ile uyum içinde olma ve günün şartlarına göre pragmatik tedbirler alma konularında oldukça ustadır.
Erbakan'ın son manevralarında görüldüğü gibi bu nesil ‘‘kendilerinden sonra tufanın kopacağına’’ da candan inanır!
Son günlerde ise, bazılarımız Refah-Fazilet çizgisi 16. yüzyıldan beri taşınan bir mesajı nihayet evrensel değerler ile pekiştirme sancısı çekiyor diye umutlanırken, Fazilet tarihsel bir misyonu, bir faninin kimliğinden ayırt etme becerisini gösteremiyor ve nerede ise kendisini feda ediyor.
Paylaş