Bir AKP analizi (III): Vitrin çekici olabilir ama yapı değişmez!

DÜN yayınladığım gibi Şerif Mardin’in şu saptaması çok önemlidir:

"Türkiye’de ’mahalle baskısı’ diye bir şey var. Jön Türklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu. ’Mahalle baskısı’ bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır. Bu havanın AKP’den bağımsız olarak Türkiye’de yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla AKP değil de, bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır." (Vatan-Kitap: Ruşen Çakır söyleşisi-15.05.07). Bu sözler benim şu kanımı destekliyor:

"Milli Görüş de 2004-2007 yılları arasında yavaş yavaş ama derinden giderek AKP’nin taban örgütünü ’mahalle politikaları’ ile ele geçirmiştir. Artık, hiçbir güç, AKP’nin kılcal damarlarını Milli Görüş’ten geri alamaz."

* * *

Bu baskı kendini nasıl hissettiriyor?

AKP’nin dünyevi kanunları, dini kurallarla şekillendirmeye yelteneceğini hiç düşünmüyorum.

Ama, Milli Görüş’ün tabandan dayattığı yazılı olmayan İslamcı kurallar giderek tavanı daha fazla etkilemektedir.

Örnekler çok:

İstanbul’da en son yaşanan "mayo reklamı krizi", tipik bir taban dayatmasıdır.

Meyhaneleri şehir dışına taşıma gayreti de tabanın gayretidir.

"Zina tartışması", Başbakan’ın ilahi alanda günah olanın dünyevi alanda suç olamayabileceğini kavrayamadığını göstermiştir.

Bizzat Başbakanlık tarafından görevlendirilen avukatlar tarafından savunulan Leyla Şahin, AİHM’de "türban davası"nı kaybedince Başbakan’ın "AİHM’ye ne oluyor, bu işe ulema karışır!" mealli sözleri, kastetmese de tabana şirin gözükmek amacıyla söylenmiş, yine dünyevi bir konuda (üniversitede okumak) ilahi kıstas kullanma teklifidir.

* * *

AKP, önümüzdeki seçimlerde Milli Görüş kökenli olmayan kıymetli insanları milletvekili vitrinine koyabilir.

Onlar çok geniş bir platformda siyaset üretmeye çalışabilirler. Ancak, şimdiden iddia ediyorum ki; üretecekleri siyasetlerin limiti daima Milli Görüş’ün tabandan dayatacağı "mahalle politikası" olacaktır.

Bir diğer deyişle; onlar siyaset üretirken Milli Görüş’ün yazılı olmayan kurallarıyla çelişemezler.

Örneğin; bu seçimde "AB üyeliği için mücadele vermeyi" vurgulamakta güçlük çekeceklerdir.

* * *

Milli Görüş’ün tabandan dayattığı yazılı olmayan İslamcı kuralların kendi yaşam tarzlarını nasıl etkileyeceğini tahmin edemeyen önemli sayıda insanımız, "tehdit algılaması" içindedir. Başbakan, cumhurbaşkanı seçiminde bu kitleyi kucaklayamayacağını açıkça göstermiştir. Zira, taban buna engeldir.

Halbuki, oldukça muhafazakár bir kökenden gelen Turgut Özal, Milli Görüşçü bir tabana teslim olmadığı için kendi dışındaki insanları da "dört eğilim" sloganı altında kucaklamış, iki elini başı üzerinde birleştirerek yarattığı sembolle şekillenen politikalarıyla hakkındaki şüpheleri kısa zamanda büyük çapta bertaraf etmişti.

* * *

Merkez sağa kimin yerleşeceği hálá belirsiz.

Ancak, kanımca AKP için artık vakit çok geç!
Yazarın Tüm Yazıları