Paylaş
10 gündür ABD'deyim. Elimde olmadan bazı gözlemlerde bulunuyor ve yine elimde olmadan kendi ülkemle karşılaştırmalar yapıyorum.
10 gündür Başkan Clinton, TV'ye hemen hiç demeç vermedi. Bir kere, internet üzerinden elde edilen reçetelerin, ancak yazıldığı eyalette yetkili doktorlar tarafından verilebileceğine dair kanunu onayladığını bildirdi, bir de yılbaşı sabahı 3 dakika konuşarak, ‘‘yeni yüzyılı’’ kutladı.
Muhalefet, yeni yılın ilk günü, hükümeti ekonomi politikalarında başarılı bulduğunu bildirdi.
ABC televizyonunun ana haber spikeri, Rusya muhabiri ‘‘yeni yıl gecesi tespit edilen Rusya kaynaklı bomba sinyallerinin Çeçenistan'ı hedeflediğini’’ bildirince, ‘‘Oh! Neyse bize karşı bir tehdit yok!’’ dedi. Bu abuk sözler karşısında Rusya muhabiri şaşırdı ve ‘‘Çeçenistan'dakiler de insan’’ demek zorunda kaldı.
Amerikalılar, şayet 2000'e girerken bilgisayarlarda bir sorun çıkarsa diye tam tamına 11 milyar dolarlık erzak depolamışlar.
ABD, coğrafi konumu itibarıyla yeni binyıla giren ilk ülke olmamasına rağmen, Doğu Pasifik'in en uç noktasına bir denizaltı göndererek, yine de yeni binyıla giren ilk ülke oldu.
Saat farkı nedeniyle Avrupa ülkelerinin başkentlerinde yeni yıl şenliklerini canlı yayında izleyen Amerikalılar, ‘‘İnşallah New York'taki kutlamalar bu ülkelerden geri kalmaz’’ diye epey heyecanlandılar. Times Square'daki kutlamalar daha sönük geçseydi, herhalde New York valisi istifa etmek zorunda kalırdı. Üstelik vali, yaklaşan seçimlerde Hillary Clinton'a rakip senatör adayı!
Bana göre kuralları açığa çıkaran ayrıntılar, Times Square'daki kutlamaların organizasyonunda gizli idi. Meydan sabah 10.00'da dolmaya başladı ve saat 16.00'da meydandaki insan sayısı geçen yılki kutlamalardaki insan sayısını aşınca, meydan kapatıldı. Bütün gece polis ve vatandaş, meydana ulaşma mücadelesinde tam bir kovalamaca oynadılar. Biz de bu oyuna katıldık ve saat 24.00'te meydana 2 blok ötede mevzilendik.
Polis herkese teker teker meydanın neden kapatıldığını izah ediyordu.
Polis herkese, ‘‘Yeni yılınız kutlu olsun’’ diye selam veriyordu.
Son dakikalarda meydanı görebilmek için polis arabasının üzerine çıkıp arabayı hunharca ezen vatandaşları, aşağı düşmesinler diye polisler elbirliğiyle kolladılar.
Sarhoş kafayla ayakta duramayan bir gence polis müdahale edince, genç polisin suratına tükürdü. Polis ise sadece gencin ağzını kapattı. Ben o sırada, ‘‘Şu haytayı eşek sudan gelene kadar bir ıslasalar’’ diye düşünüyordum.
İnsanlar, polisle fotoğraf çektiriyorlardı. Hatta aile fotoğraflarının polis tarafından çekilmesini isteyenler vardı. Polis sadece arabaların üzerine abananlara müdahale etti, tüm fotoğraflarda boy gösterdi.
Bir polise, ‘‘Gösterdiğiniz sabra hayran kaldım’’ dediğimde o bana, ‘‘Biz sadece görevimizi yapıyoruz’’ dedi.
Bütün bu olaylar dünyanın en dehşetli metropol ormanında ve dünyanın en fazla eroin tüketilen şehrinde oldu ve ben o gece polise hayatımda duymadığım saygıyı duydum.
Elektriklerin hiç kesilmediği, çeşme sularının içilebildiği bu ülkede siyaset o kadar önemli değil, hatta Başkan bile öyle her daim ortaya çıkacak kadar matah bir şey değil. Son yılların en başarılı başkanını yeniden seçmek için hiçbir gayret yok, kimse anayasayla oynamayı akıl dahi edemiyor. İnsanlar işine gücüne bakarken, 22.00'den sonra sokaklarda in cin top oynuyor. Burada ‘‘sokak köpekleri’’ üzerine entel yazılar da yazılmıyor, zira sokak köpeği yok. Gazeteciler, Başkan'a ne kadar yakın olduklarını göstermek için çaba sarf etmiyorlar veya böyle bir çabaları varsa bile bunu gerine gerine gazetelerinde yazmıyorlar.
Vatandaşlar da ‘‘20. yüzyılın yorumunu’’ siyasilerden değil, bilim adamlarından öğrenmek istiyorlar.
Paylaş