BELLİ ki Başbakan, "mayın yasası"nı ne pahasına olursa olsun TBMM’den geçirecek.
Salı günü grubunda yaptığı konuşmayı TV’de izlerken karşımda inanılmaz gergin, alabildiğine kızgın, insanlara hakaret etmeye varan sözleri beyan etmekten zerre kadar çekinmeyen, zaman zaman iç denetimini tamamen yitiren bir insan gördüm.
Sanki, bahsi geçen mayınların bizzat üzerinde yürüyen bir insanın endişelerini taşıyor ve yansıtıyordu.
Ben, siyasi mülahazalar dışında bir insan nasıl böyle bir ruh haline girer, diye düşünmeye başladım ve bazı görüşler geliştirdim.
Bu yazı siyasi bir yazı değil, bir insan neden bu kadar kızar, onu anlamaya çalışan bir yazıdır.
* * *
Bir insan, istediği bir şeye karşı çıkanlar olduğunda neden bu kadar kızar, etrafına hakaret edecek kadar kendinden geçer?
Tıp bilimine göre şeker hastaları sık sık böyle emareler gösterir.
Benim şeker hastası bir arkadaşım vardı, görüşlerine karşı çıkmaktan ödüm kopardı.
Ancak, benim Başbakan’ı bu açıdan değerlendirmek için bilgim de yetkim de yok.
* * *
Bazı insanlar yapısal olarak inatçıdırlar. Bir görüş ortaya attıklarında tepki alırlarsa meselenin beter üzerine giderler.
Onlar hiçbir sınır tanımazlar, karşılarına çıkan her türlü engeli her ne pahasına olursa olsun aşmaya çalışırlar.
Ancak, böyle insanlar başarılı yönetici, başarılı siyasetçi olamazlar.
Sonları ise tecrit ve yalnızlık olur.
Başbakan bu ülkede yetişmiş önemli liderlerden birisi olduğuna göre onun da zaman zaman görüşlerinden vazgeçiyor, isteklerini erteliyor, taviz veriyor, orta yolu arıyor olması lazım.
338 milletvekilini yönetmek, onlardan istediği yönde oy alabilmek, eğilmeden bükülmeden yapılacak iş değil. Bugüne dek AKP milletvekilleri Başbakan’ın sözü dışına çıkmadılar. Demek ki taviz vermeyi de, gönül almayı da biliyor.
Başbakan’ın çıktığı yoldan gereğinde saptığını kaç kez gördük. Aklıma ilk ağızda "zina yasası" geliyor. Davos dönüşü, "Ben İsrail Cumhurbaşkanı’na değil, moderatöre çıkıştım" sözleri de tipik bir "U" dönüşüdür ve zaman zaman gereklidir. Turgut Özal da, Süleyman Demirel de bazen "U" dönüşleri yaparlardı. Liderliğin raconu bu!
Recep Tayyip Erdoğan’ın salı günkü mayın hiddetini, inatçılığına bağlamak kanımca doğru değil, yoksa bu çapta bir lider olamazdı.
* * *
İnsan bir de bir yere, hele hele "önemli bir yer"e bir konuda söz verip de o sözünü tutamaz duruma düşerse kendinden geçer, hiddetlenir.
Ayrıca, kişinin verdiği sözü tutmasına başkaları engel oluyorsa onlara apansızca kızması, ağzına geleni söylemesi, hatta hakaret etmesi, doğal insanlık halidir.
"Önemli bir yer"e verilen sözün tutulamaması, "önemli bir yer" indinde otorite aşımına neden olacağı gibi, tutulmayan sözün bedelinin ağır olacağını bilmek de insanı çileden çıkarır, öz denetimini tamamen yitirmesine neden olur.
Başbakan salı günkü konuşmasında hiçbir yere söz vermediğini yana yakıla anlatmaya çalıştı, ama ben tam tersine bu konuda "önemli bir yer"e söz verdiğine daha çok inandım. Ben, söz vermesinin ihanet falan olduğunu katiyen düşünmeyen birisiyim. İnsan zaman zaman hiç sevmediğine bile, eli mecbur, söz vermek durumunda kalabilir. Ayrıca insan, başkalarının aleyhine ettiği kelamın da bacını ödemek zorundadır.
Ben salı günü Başbakan’ı böyle bir mecburiyet altında kalmış bir insan olarak gördüm.