BUGÜN itibarıyla yeni bir Cumhurbaşkanımız var. Demokrasi kendi rayında işliyor. Ben demokrasi adına, sancılı seçim döneminde Abdullah Gül’ü hararetle destekledim.
Kendisini candan kutlarım. Ancak, şimdi benim asli görevim başlıyor. Bugünden itibaren Cumhurbaşkanı’nın icraatını yakinen takip edeceğim ve aklımın erdiği kadarıyla hem eleştireceğim, hem de öneriler üretmeye çalışacağım.
İnşallah, Abdullah Gül eski dostum Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığını yapmaz, zor günlerinde desteğini aldığı kişinin kendisini ikbal günlerinde eleştirmesine sinirlenip kastını aşan sözlerle kalbini kırmaz!
* * *
Bugün ve yarın yeni Cumhurbaşkanı’nı yeni dönemde iki konuda uyarmak istiyorum:
1) Milli Görüş’ün mahalle baskısını artırarak muhafazakár değerleri toplumun tümüne empoze etmeye kalkması.
2) Atamalara yine "bizden olsun da isterse çamurdan olsun!" şiarının hákim olması.
Bugün birinci konuda uyarımı yapacağım, yarın ise ikinci uyarıma değineceğim.
* * *
Dün yazdığım "Değişmeyen Türkiye" başlıklı yazımı şu sözlerle bitirmiştim:
"Değişmeyen ülkemde değişmemenin neleri beter değiştirebileceğini bu haftaki diğer iki yazımda irdelemeye çalışacağım."
Korkum odur ki "değişmeyen Türkiye", süratle "ayrışan Türkiye" yaratacaktır.
Ben, AKP iktidarının ekonomik ve siyasal politikalarını zaman zaman eleştirdim ama bu politikaların rejimi değiştirmeye yönelik atılımları hedeflediğini hiç düşünmedim.
Ama AKP’nin sosyal alanı şekillendiren "muhafazakár değerleri" koruma ve kollama adına bu değerleri toplumun tüm katmanlarına dayatma ihtimalinden hep kaygı duydum.
Bu dayatmanın 4.5 yıllık icraat sırasında giderek arttığını gözlemledim ve 22 Temmuz dönemi ardından daha da güçlenmesinden korkuyorum.
Böyle bir dayatma, toplumu birbirinden koparır ve vatandaşlarının ayrı mekán ve hatta zamanlarda yaşadığı bir "ayrışmış Türkiye" yaratabilir!
* * *
Benim gözlemlerime göre; AKP kadrolarının görünür bölümleri ne kadar merkeze yaklaşsa da, yerel siyasetin 2004’ten beri hızla Milli Görüş’e teslim edilmiş olduğudur. Türkiye’de sosyal politikaları (eğitim, sağlık, gıda vb.) en doğru kullanan örgüt olarak Milli Görüş, AKP tabanında mahalle politikasını en güçlü yönlendiren yapıdır.
Zaman zaman partinin siyasal politikalarına dahi katkıda bulunan Milli Görüş’ün Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına ne gibi katkılarda bulunduğu ileride daha net anlaşılacaktır ama Milli Görüş esasen sosyal politikaları yönlendirir.
Sosyal politikalar, yazılı kanunlar/kurallarla şekillenmez ama bir toplumu yönlendiren ve bazen de maalesef ayrıştıran bu tür politikalardır.
Sosyal politikalar bireylerin nasıl davranacağını, nasıl giyineceğini, ne yiyip ne içeceğini belirlediği gibi, farkında olmasak da nasıl düşüneceğimizi de belirler.
Mahalleye egemen olan yaşam tarzı giderek "başka olanı" da etkiler. Örneğin, başını sade bir başörtüsü ile örten muhafazakár bir hanımefendi bile, sadece kendisine yöneltilen bakışlar nedeniyle başını türban şeklinde kapamaya başlayabilir.
* * *
Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirerek devleti de ele geçirmeye başladığını düşünen/zanneden Milli Görüş, bu dönemde sosyal alanda dayatmalarını daha da artırabilir.
Ben yeni dönemde Abdullah Gül’ün sosyal alanda toplumun tümüne ne kadar sahip çıkacağını yakinen takip edeceğim!