GENELKURMAY kaynaklı "andıç haberi" medyada patladığında yurtdışında uluslararası ilişkiler alanında büyük üne sahip bir üniversitedeydim. Haliyle konu gündeme geldi ve yabancı uzmanların soru ile yorumlarına muhatap oldum.
Bugün size aldığım tepkileri ve vermeye çalıştığım cevapları nakledeceğim:
***
Her şeyden önce belirtmem gerekir ki; Türkiye ve Ortadoğu'yu fazla tanımayan öğretim üyeleri, andıcın ne demek olduğunu, askerin gazetecileri "bize karşı" ve "bizden yana" olarak ayırt etmesinin ne anlama geldiğini bir türlü anlayamadılar. Onlara uzun uzun açıklamalar yapmak zorunda kaldım.
"Askerin siyasete müdahalesine" karşı olduğum için "olumsuzlar listesinde" yer almamı ise hiç kavrayamadılar. "Zaten bütün gazeteciler, askerin siyasete müdahalesine karşı değiller mi?" diye sordular. Bu soru bana, askerin "olumlular listesi"nde yer verdiği gazetecilere, ister istemez büyük kötülük yaptığı duygusu verdi. Onların da diğer listedekiler kadar demokrat olduğunu, ama laikliğin korunması konusunda hassasiyetlerimizin farklı olduğunu, sadece demokrasiye uymayan bir analiz yöntemiyle "cici adam-kaka adam" ayrımı yaptığını anlatmaya çalıştım.
***
Türkiye'yi tanıyan ve takip eden araştırmacılar, Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olma gayretleri ile andıcın medyaya sızışını birlikte değerlendirdiler. Onlara Genelkurmay'ın soruşturma açtığını söyledim. Birisi, son MGK toplantısı öncesi gündemle ilgili yine Genelkurmay'dan bir sızma olduğunu, yine soruşturma açıldığını hatırlattı ve o soruşturmanın akıbetini sordu. Soruya cevap veremedim.
Bir araştırmacı, Genelkurmay'ın muazzam disiplinli bir kuruluş olduğunu, üst üste gelen sızmaları nasıl karşıladığımı sordu, bu soruya da cevap veremedim.
"Olumsuzlar" listesinde yer alan gazetecilerin, bugün AKP'yi oluşturan siyasilerin özgürlükleri gasp edildiğinde nasıl tavır aldıklarını sordular. Çoğunun, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bu kişilere sahip çıktıklarını söyledim. "Peki AKP'li siyasiler bu andıca ne tepki verdiler?" diye sordular. Başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hiçbirinin herhangi bir tepki vermediğini, hepsinin askeri terimle arazi olduklarını söyledim. "Maalesef, AKP'nin demokrasi anlayışı, kendi demokratik haklarıyla kısıtlı" diye ilave ettim. "Milletler layık oldukları idarelere kavuşurlar" sözünü anımsayarak "Galiba hükümetler de hak ettikleri muameleye kavuşuyorlar" diye düşünmeden de edemedim.
Ertesi gün Başbakanlık'ta ortaya çıkan andıç sorgulandığında, bu andıcın da yine "demokrasiye uymayan bir analiz yöntemiyle" hazırlanmış olabileceğini söyledim, her iki metindeki cümlelerin basitliğine dikkat çektim. Birisi, "Genelkurmay andıcının hemen ertesi günü diğer andıcın ortaya çıkması tesadüf mü?" diye sordu. Bir süre insanlar, bu kişiye "Sen bu kadar saf mısın!" diye sorgulayan ifadelerle baktılar. Soru sahibi hınzır hınzır gülümseyince biz de gerilen yüz kaslarımızı gevşettik.
***
"Tekrar darbe olur mu?" sorusu ise canımı acıttı.
Yurtdışında aynı soruyla yıllardır karşılaşmaktan ne kadar sıkıldığımı, ne kadar bıktığımı, ne kadar utandığımı düşünerek artık bilmiyorum; kendime mi, seçilmişlere mi, atanmışlara mı, millete mi, yoksa Yaradan'a mı; ama illa ki birine sitem etmekten kendimi alamadım!