BENİM indimde Hamas mücadele yöntemi olarak terörü kullanan; Arafat’ın tersine, seçildikten sonra terör ile arasına değil mesafe koymak, teröre beter sarılan; bir halkı yönetmek ile ilgili hiçbir becerisi, ötesi niyeti olmayan; dünyadan bir ırkı silmeye ant içmiş, halkını sert İslamcı kurallara boğan, özgürlüklerden nasibini zerre kadar almamış bir örgüttür.
Ancak, AKP ile Hamas arasındaki yakınlaşmadan bundan dolayı rahatsız değilim. Herkes kendi meşrebine göre kendisine dost seçer. Beni rahatsız eden Hamas’la yakınlaşmanın:
1) Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırması,
2) Ülkede Yahudi düşmanlığını pompalamasıdır.
* * *
İkinciden başlayalım. Başbakan’ın Hamas’a yakın dururken öte yanda İsrail’e Osmanlı’nın Yahudilere açtığı kucağı hatırlatması giderek Ömer Seyfettin’in Diyet hikayesine dönmektedir. Gazetecilerin e-postalarına düşen ve aynı metne dayanan çok sayıda mektup zamanında Yahudilere sahip çıkıldığı için Türk-Yahudilerini İsrail’i kınamaya davet ediyor. İşte ayrımcılığın daniskası! Yahudi vatandaşları başkalaştıran bu çağrı Türk vatandaşlarından bir başka ülkenin yaptıkları nedeniyle diyet ödemelerini istiyor!
Milli Eğitim Bakanı ise bir tamim ile ilköğretim okullarında İsrail’in Gazze’ye saldırısını kınatıyor. Herhalde, Bakan hiç pedagoji bilmiyor. Çocukların bu protestodan nasıl bir Yahudi düşmanlığı çıkaracağını hesap edememiş. Madem protesto eğitimine niyetlenmiş, PKK şehirlerde vatandaşlarımıza veya kışla basarak askerlerimize toplu katliam yaparken neden bütün okullarda protesto toplantısı yaptırmadı? Yok, sadece çocuklarla ilgileniyorsa, askeri üniformalarla, ellerine tüfek verilerek beyinlerini yıkadığı 5-6 yaşındaki çocuklar nedeniyle Hamas’ı da okullarda protesto ettirecek mi?
Ülkemizde imam-cemaat ilişkisinin nasıl işlediğini bilen bir kişi olarak Hamas’ın Yahudi düşmanı ideolojisinin halkımıza da yansımasından büyük kaygı duyuyorum.
* * *
Hamas ilişkisinin Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırması kaygıma bazıları katılmayabilir ve hatta "Türkiye’nin Hamas’la teması, hem bölgede hem de dünya genelinde takdirle karşılanıyor" diye düşünebilir. Doğrudur, Türkiye Suriye ve Hamas’la doğrudan görüşen hemen hemen tek ülke. Ama farkındasınız; Türkiye ateşkes görüşmelerinin başka hiçbir ayağında yer almıyor. BM, çabalarından dolayı Mısır’ı alkışlıyor.
Ateşkes görüşmeleri için Hamas’la görüşmek şart. Ancak, hemen hemen hiç kimse Hamas ile doğrudan irtibata geçmek istemiyor. Ortaya Türkiye çıkıyor. "Ben görüşürüm" diyor. Hamas da çok memnun oluyor. Zira o da Mısır’a güvenmiyor. Bir tek bize güveniyor. Bir zaruret karşısında bu işe soyunan optimal ülkeye neden "Hayır!" desinler ki? Tabii ki sırtını sıvazlayacaklar. Ateşten kestane aldırma politikaları diplomaside çok işe yarar.
* * *
Meşal’in garabet Ankara ziyaretinden beri Türkiye hem Hamas hem de Suriye ile yakın ilişkide. Maşel’in ziyareti "Seçim kazanmış Hamas’a silah bıraktıracağız" diye savunulmuştu. Aradan bunca yıl geçti. Maşel Türkiye’nin çağrısını zerre kadar ipledi mi? Bir tek roket teslim etti mi? Ateşkesin bitmesinden önce başlayan Hamas roketlerinin İsrail’e yağmasına engel olabildik mi?
Olan şudur. Hamas ateşkes müzakerelerinin elzem parçasıdır, ama bir terör örgütü olduğu için aracı ülkeler onunla doğrudan görüşmüyor.
Batı bizi ateşkes masasında Hamas’ı temsil etmeye razı olduğumuz için alkışlıyor.
Ancak, kaygı notunu da ateşkes defterinin bir köşesine düşüyor.
Hamas temsilciliği Yahudi düşmanlığına dönüşecek kadar abartılırsa galiba filmin devamı Nisan’da ABD Kongresi’nde Ermeni tasarısı görüşülürken oynanacak!