12 ve 14 Kasım 2006 tarihlerinde yazdığım yazılarda AKP’yi bekleyen tehlikeleri sıralamıştım.
Benim büyük bir kaygım, "Kıbrıs açmazı" nedeniyle birkaç başlıkta durdurulacak müzakerelerin İMKB’de işlem gören türlü çeşitli hisselere dolaylı yatırım yapan uluslararası yatırımcıları ürkütmesi ve "madem hükümet, AB konusunda yeni adımlar atmak için Kasım 2007 seçimlerini bekleyecek, biz de Türkiye’de yatırım yapmak için Kasım 2007’yi bekleriz" duygusu içine girmeleridir.
Türkiye şu ana dek, esasında büyük sorun olan dış açığı bu tür yatırımcıların İMKB’ye girmeleri ile kapatmaya çalıştı. Eğer, onlar panikler ve girdikleri hızla çıkarlarsa, bu durum ülkede tekrar "2001 türü bir kriz beklentisi" korkusuna dönüşebilir ve hükümet böyle bir paniğin altından zor kalkar.
* * *
Nitekim, benzer kaygıyı Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan da duymuş ki politikacı güdüleriyle söylemini mümkün olduğu kadar yumuşatarak "piyasadaki oyuncuların da Kıbrıs konusundaki gelişmeleri çok yakından izlediklerini" belirterek, "şu anda fiyatların içerisine olası risklerin belirli ölçüde yansıdığını" söylüyor.
"Kıbrıs konusundaki gelişmelerin beklenenden daha farklı, yani iyi ya da olumsuz yönde olması halinde belirli bir miktar hareket olacaktır" diyen Babacan, "Ancak işin ekonomik yönü farklı, bizim Kıbrıs politikamız çok açık, korkularla ve ekonomik kaygılarla hareket edemeyiz. Siyaset farklı, ekonomi farklı" demiş. (Milliyet-27.11.2006)
* * *
Öte yanda son anda büyük umutlar beslenen Finlandiya Girişimi de hüsranla sonuçlandı.
"Avrupa Birliği (AB) dönem başkanı Finlandiya, Kıbrıs konusunda taraflarla bir süredir sürdürülen görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlandığını bildirdi.
AB Komisyonu ile birlikte Türkiye’nin katılım müzakerelerinin devamının nasıl ele alınacağına ilişkin karar hakkında çalışacaklarını belirten Tuomioja, Genel İşler Konseyi’nin kararını aralıkta vereceğini söyledi. Müzakerelerin kaç başlıkta durdurulmasını beklediklerine ilişkin bir soruya karşılık Tuomioja, ’bu kadar detaya girmek istemediğini ifade etti’." (Hürriyet-web-27.11.2006)
* * *
Bütün bunların üstüne, Papa’nın Türkiye ziyaretine Türkiye’nin tepkisinin Batı’da nasıl algılanacağını ekleyin. (Papalık kurumunun ne olduğu, tarihi, ilişkilerin kökeni ile ilgili olarak gerçek anlamda bilgilenmek isteyenler, Neşe Düzel’in Radikal’in 27.11.2006 tarihli nüshasında Prof. Dr. Niyazi Öktem ile yaptığı nefis söyleşiyi muhakkak okusunlar.)
Eğer, Batı’da kamuoyu, dini liderlerinin Türkiye’de "yeteri kadar misafirperverlikle karşılanmadığı" zehabına kapılırsa aralık ayında Türkiye ile ilgili karar verecek AB Genel İşler Konseyi’nin bundan da olumsuz etkileneceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Dahası, bir araştırmacının dünyada çok etkin bir dergide yazdığı yazıda, Recep Tayip Erdoğan’ın Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanı olmaya kalkmasıyla şahikasına ulaşacak "laiklik-şeriatçılık mücadelesi" çerçevesinde Türkiye’de yeni bir askeri darbe olma ihtimalini yüksek görmesi ve bu kanısına kaynak olarak da çok yüksek seviyede generaller ile yaptığı görüşmeleri göstermesi, Türkiye’ye parasını yatırmayı düşünen yabancı insan ve kurumları yukarıdaki tartışmaların da ışığında nasıl etkileyeceğini tahmin etmek zor mu? (Zeyno Baran "The Coming Coup d’Etat?" -Darbe Geliyor mu?- Newsweek 4 Aralık 2006 nüshası)
* * *
Bütün bu olumsuz gelişmeleri üst üste koyarak tedbir almaya çalışan AKP’liler var mı, varsa onlar seslerini Başbakan’a duyurabiliyorlar mı, ben bilmiyorum ama büyük kaygı duyuyorum!