SON dönemde AKP, açık seçik bir tavırla statükoya kayıyor ve şahinleşiyor.
AKP’deki politika değişikliğini çeşitli kişiler çeşitli nedenlere bağlıyorlar.
Kimileri Başbakan’ın yalnız kaldığı için politika üretemediğini, aşırı yorgunluk nedeniyle sinirlerinin iyice bozulduğunu, kapatma(ma) davasının ardından statüko ile ve özellikle TSK ile uzlaşmayı tercih ettiğini söylüyorlar. Siz de Başbakan’ın zaten hiçbir zaman demokrat ve özgürlükçü olmadığını, artık açıkça aslına rücu ettiğini söyleyebilirsiniz.
Muhakkak ki tüm açıklamaların bir gerçeklik payı vardır; zira sosyal olgular genellikle tek bir nedene dayanmazlar, sadece nedenlerin olgular üzerindeki etki ağırlıkları farklı olabilir.
* * *
Benim, yönlendirilen her sosyal olguda rasyonel bir neden arayan beynim AKP’deki değişimi basit ve tek bir nedene indirgiyor: Yerel seçim!
Başbakan hem İzmir, Diyarbakır, Çankaya gibi kaleleri fethetmeyi, hem de İstanbul, Ankara gibi kendi kalelerini kaybetmemeyi adeta takıntı haline getirdi.
Kurguladığı stratejide ise özgürlük taleplerine el uzatmaya veya liberalleri hoş tutmaya artık gerek yok. Kendine göre; "özgürlük" ve "liberal" kavramlarının bugüne dek yeteri kadar suyunu sıktı, artık bu kavramlar ona siyaseten artı değer kazandırmaktan çıktılar.
Başbakan yerel seçimlerde çok daha somut, zaten daha önce de başvurduğu ama bu kez iyice ön plana almak istediği yeni bir kavram ve yeni bir ittifak ile hareket etmek istiyor:
Gelir aktarımı görüntüsü ve Milli Görüş!
Özgürlük kavramını ekmek kavramıyla, liberalleri ona zaten gözükmeden hayatiyet veren ama bu kez açıkça ön plana çıkaracağı Milli Görüşçüler ile ikame edecek!
* * *
Gelir aktarımından anladığı kömür ve erzak dağıtımına büyük hız vermek, belediyelerin yol, asfalt, köprü, kavşak, park vb. yetki alanlarındaki yatırım harcamalarını alabildiğine körüklemektir. İmar tadilatları da kafasındaki başka bir "ekmek kapısı"dır. Eğer IMF’ye yeteri kadar dayılanabilirse, "Bakın yabancıları uzak tutunca kamu kaynakları sizlerin emrine girdi" mesajını verecektir. Bu açılım çerçevesinde ekonominin çıpasını uluslararası güven veren bir kuruma çıpalamayacak. Ancak, bunun reel sektöre yapacağı etkiyi ve marta kadar sürecek işten çıkarmaların siyasi maliyetinigöze almak gerekmektedir.
Herhalde Başbakan, kendi tercihinin fayda-maliyet hesabını yapmıştır.
* * *
Başbakan seçim döneminde, AKP ile hareket eden Milli Görüş ekibini, daha açık ve daha fazla taviz vererek kullanmak istemektedir. Bunun iki nedeni vardır:
1) Saadet Partisi’nin genel başkanlığına genç, namuslu ve dinamik bir kişinin, Numan Kurtulmuş’un gelişi bu partide kalan Milli Görüşçülere yeni bir motivasyon getirdiği gibi AKP’ye geçen Milli Görüşçülerin de geri dönmemesi için yeni bir motivasyon ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu dönem Başbakan, AKP’deki Milli Görüşçüleri baş tacı edip onları sahaya bu kez açıkça salacaktır.
2) Güneydoğu’da da bu kez özgürlük söylemiyle genel Kürt kitlesine yüklenmek yerine PKK’dan bizar olmuş, bölgede oldukça güçlü Milli Görüş tarafından yönlendirilebilecek İslamcı Kürtleri aktivize etmeyi planlamaktadır. DTP’den oy kapmak yerine DTP dışı oyları partisine kanalize etmek amacındadır.
Ancak, içinde özgürlük söylemi olmayan ve TSK ile birlikte hareket eden statükocu politikaların İslamcı Kürtler üzerinde ne kadar etkili olabileceğinin de fayda-maliyet hesabını ne kadar iyi yaptığını ben ölçemiyorum.
Bunun dışında Güneydoğu’da İslamcı Kürtler üzerinde Milli Görüş dışında çok etkin olan Gülen Cemaati (bkz. Gülen Cemaati temsilcisi İslamcı-Kürt aydını Altan Tan’ın son demeçleri) ve Hizbullah’tan ne kadar destek alabileceğini de samimi olarak bilmiyorum.