ANLAŞILAN Mini Demokrasi Paketi epey baş ağrıtacak.
Hele hele, 159 ve 312 rakamları, neredeyse kader rakamlarımız haline geldi. Taraflar bu iki madde metninde yer alan en ufak bir kelimenin üzerinde dahi duruyorlar.
* * *
Türkiye'de sivil toplum örgütleri ve muhalefet bu iki maddede yer alan değişiklik önerilerinin ülkeyi değil ileriye ötürmek, geri götüreceğini iddia ediyorlar.
AB Komisyonu'nun temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg, AB dönem başkanı İspanya'nın Büyükelçisi Manuel De La Camara ve bir sonraki dönem başkanı Danimarka'nın Büyükelçisi Christian Happe önceki akşam Başbakan Bülent Ecevit'i ziyaret ederek ‘‘Gecikme ve tartışmalar AB'de Türkiye'nin adaylık konusunda samimiyetinin sorgulanmasına neden olabilir’’ mesajı verdiler.
* * *
Öte yanda MHP başta olmak üzere, genelde adına tutucu diyebileceğimiz unsurlar ise, her ülkenin kendini koruma insiyaki ile birer 159 ve 312'si olduğunu, ‘‘kendi koşulları’’ içinde Türkiye'nin yapabileceklerinin ancak bu kadar olduğunu vurguluyorlar.
Mini Demokrasi Paketi'ne, iktidar ortakları içinden ANAP'ın dile getirdiği muhalefete, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli haklı olarak karşı çıkıyor ve eldeki metne ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın liderler zirvesinde karşı çıkmadığını, muhalefetinin sonradan başladığını söylüyor. Bahçeli: ‘‘Liderler zirvesinde hangi metin üzerinde mutabakat sağlandı ise esas metin odur’’ diyor.
* * *
‘‘İktidar ortaklığı’’ ile genel başkanın yeni demokratlık makyajı arasında kalan ANAP ise sonradan çark etme nedenini, topu AB Genel Sekreteri Büyükelçi Vural Volkan'ın üzerine atarak açıklamaya çalışıyor. ANAP Vural Volkan'ın metne liderler toplantısından evvel itiraz etmediğini, ancak sonradan itirazını seslendirdiğini, partinin de buna göre fikir değiştirdiğini söylemeye çalışıyor.
Böylece; makyajın esasında bir içeriği olmadığını, Mesut Yılmaz'ın liderler toplantısına Mini Demokrasi Paketi üzerinde çalışma yapıp, kendi görüşlerini oluşturmadan girdiğini, bu liderin eklektik ve dahi pragmatik bir yaklaşımla yerine göre hep işine gelen görüşleri seçtiğini bir kez daha görüyoruz.
* * *
Bana göre, bu tartışmalar Türkiye ile AB arasında ‘‘yasalar açısından farkları’’ vurgulamaktan öte zihniyet haritasındaki farkları vurguluyor.
Eğer Türkiye önümüzdeki 10-20 yıl içinde, zihniyet haritasında AB'ye uyum gösteremezse, uyum yasaları káğıt üzerinde düzenlemeler sağlasa dahi, AB'li olamaz.
Aradaki fark devlet-vatandaş ilişkisinin düzenlenmesi sırasında altyapıyı oluşturan zihniyettedir. Yasalar:
i) devleti mi vatandaşa karşı koruyacak;
ii) vatandaşı mı devlete karşı koruyacak?
Türkiye'de etkin bir zümre hálá yukarıdaki soruya (i) şıkkını seçerek cevap veriyor, AB ise (ii) şıkkını hákim kılmak istiyor.
* * *
Devleti vatandaşın üzerinde addetme ihtiyacı, 20. yüzyılın üzerine inşa edildiği milli-devlet kurma güdüsünün sonucudur. 21. yüzyıl ise devletin aşırı yetkilerinin budanacağı, milli sınırlar yerine tek pazarın dinamiklerinin etkin olacağı, dolayısıyla vatandaşın rekabet ve yaratıcılık güdülerinin ön plana çıkacağı bir yüzyıl olacaktır.
Türkiye'nin sorunu yasa yaparken hangi metni değil, hangi zihniyeti seçeceğidir.