BUGÜN çok önemli bir gün.Son yıllarda Türk dış politikasını neredeyse bir tek kelime belirlemeye başladı: "Tezkere."
Son birkaç yıldır "1 Mart Tezkeresi" ile yatıp kalkıyoruz. 1 Mart Tezkeresi’nin kár-zarar hesabını hálá kapatamadık. Üzerinde bir türlü mutabakat sağlayamıyoruz.
TBMM’de oylama sonucu nasıl çıkarsa çıksın "5 Eylül Tezkeresi"nin de kár-zarar hesabını uzun süre yapacağız ve eminim üzerinde her halükárda bir türlü mutabakat sağlayamayacağız.
Zira, ele aldığımız konu objektif kıstasları olan, sonucu öngörülebilen bir konu değil.
Sübjektif kıstasların hákim olduğu, hangi sonuca gidilirse gidilsin, kár-zarar hesabının objektif kriterlerle yapılamayacağı bir kararı bugün alacağız.
* * *
"Lübnan’a asker gönderme" konusunda iki ana görüş var:
1) "Bu mesele bizim meselemiz değil" diyenler, haliyle Lübnan’dan uzak durmamızı savunuyorlar.
2) Türkiye’nin yeniden kurulmakta olan Ortadoğu’da payını alması gerektiğini savunanlar ise Lübnan’a asker gönderilmesini savunuyorlar.
Reel politika açısından bu iki görüş çatışıyor.
Meselenin insani yönünü ön plana alanlar ise ya Türk askerinin zarar görmesi korkusuyla karşı görüş belirtiyorlar, ya da tersine Lübnan’da hali hazırda akan kanlara son vermek için asker gönderilmesini savunuyorlar.
İki tarafta kafası hiç çalışmayanlar da birbirlerini "ihanet" ile suçlayarak akılları sıra taraftar toplamaya çalışıyorlar.
* * *
Ben uluslararası meselelere "reel politika" gözüyle bakmaya çalışan bir insanım. Uluslararası meselelerin "insani" yönleri de tabii ki var ama ben dünyada "insani mülahazalar"ın maalesef belirleyici olmadığını düşünüyorum.
Bu açıdan iki ana görüşten:
1) "Bu mesele bizim meselemiz değil" diye düşünenlerin; istesek de istemesek de Türkiye’nin meselenin içine çekileceğini, hatta zaten çekildiğini görmedikleri kanaatindeyim. Irak’a da aynı mülahazayla asker göndermek istemeyenler, Türkiye’nin "Irak meselesi"nden kaçamadığını, savaşın zararlarını oldukça maliyetli yüklendiğini belki de sonradan görmüşlerdir.
2) Ben Türkiye’nin bölgesinde "emperyal devlet" olarak yer alması gerektiği görüşündeyim. Görüşümden öte; tarih, coğrafya, kültür, insan sermayesi Türkiye’yi her daim Ortadoğu’da "söz sahibi" ülke olmaya zorluyor.
Türkiye’nin engelleyemediği/durduramadığı bir "yeniden paylaşım" savaşında aktif rol alması gerektiği fikrindeyim. 21. yüzyılda yeniden tarif edilmekte olan bir dünyada seyirci kalmanın Türkiye’nin cüssesiyle ters orantılı olduğu kanaatindeyim, Türkiye kenarda kalmaya kalksa dahi cüssesi nedeniyle bölgede emperyal güç taşımak isteyen diğer ülkeler (örnek, İran) tarafından rahat bırakılmayacağı endişesi içindeyim.
* * *
Ancak, TBMM hangi kararı alırsa alsın bunu beğenip beğenmeme hakkını saklı tutarak, kararı verenleri rencide edecek bir tutuma katiyen girmememiz gerekiyor. Yapılacak en önemli yanlış, uluslararası bir meselede birbirimizin kaşını gözünü yarmaya kalkmaktır.
* * *
TBMM’nin bugün vereceği kararın her halükárda hayırlara vesile olmasını diliyorum!