İKİ gündür bu köşede 2007 yılında Türkiye’nin iki seçimle iki önemli eşiği aşacağını, bu eşikleri aşarken iki önemli potansiyel krizle yüzleşeceğini yazıyorum.
1) AB’nin müzakerelerle ilgili kararını ekonomi aktörlerinin nasıl algılayacağı,
2) Irak iç savaşı çerçevesinde kimin hangi rolü oynayarak Türkiye’yi nereye taşıyacağı
ülkemizin bu iki potansiyel krizi nasıl aşacağını gösterecek.
* * *
Türkiye’nin artık AB ile müzakereleri pürüzsüz sürdürmesi söz konusu değildir. Bu konuda Türkiye’nin şimdi yapacağı tek şey hasarı asgariye indirerek (açılmayacak fasıl sayısını 8’in altına düşürerek) ekonomik aktörlerin AB kararını öngörülen bir kriz (tahammül edilebilir bir kriz) olarak algılamalarını sağlamaktır.
Bunun için yapılacak en pratik iş ünlü 301. maddede son anda bir değişiklik yapılmasıdır.
Ancak, kanaatime göre Türkiye’nin krizin maliyetini azaltmak için yapabileceği en önemli çıkış Irak’ta aktif rol oynayacak en yakın Müslüman müttefik olduğunu Batı’ya göstermektir.
* * *
Türkiye 2007 yılında Irak’ta başat rol oynamalıdır ve buna muktedirdir. Ancak, Irak’ta çözüm arayan aktif müdahil olmadan önce, Türkiye eş zamanlı iki atılım yapmalıdır.
1) Kendi Kürt meselesini çözmemiş bir Türkiye’nin Ortadoğu’da yeteri kadar ciddiye alınması mümkün değildir.
2) Türkiye bir an önce Kuzey Irak’la hem ekonomik, hem siyasi anlamda yakın ilişkiler kurmalı, Kuzey Irak’ın hamisi ve garantörü rolüne soyunmalıdır.
* * *
1) Mehmet Ağar’ın "dağdan ovaya inmek" deyişi ile algılanan formül, uygulaması cesaret isteyen ama en doğru formüldür. PKK’nın çok zayıf olduğu bu dönemde Türkiye aktif ve geniş kitleleri kucaklayacak politikalar uygulamalıdır. Türkiye kendi çıkarlarını zerre kadar zedelemeyecek, akan kanların faillerini katiyen kapsamayacak ama hatadan dönmeyi de kucaklayacak bir affı gündemine alabileceğini tüm dünyaya göstermelidir.
Güneydoğu PKK’dan temizlenirken bölgede yükselen örgüt olarak Hizbullah’ın kucağına düşmemesi için tedbirlerini de şimdiden almalıdır. (Alaturka Hizbullah hakkında özel bir yazıyı 10.12.2006 Pazar günü yazacağım.)
* * *
2) İran Irak’taki Şiilerin, Arap Müslümanlar (Suriyeli Sünni Baas dahil) Irak’taki Sünnilerin hamiliğine soyunurken Türkiye Kuzey Irak’a karşı güttüğü soğuk ve mesafeli ilişkiyi bir an önce hamilik ve garantörlük ilişkisine dayanan sıcak ilişkiye çevirmelidir.
Şu anda Türkiye ile Kuzey Irak arasında, istisnalar dışında, ne siyasi seviyede ne de ekonomik seviyede yakın bir ilişki vardır.
Halbuki, Türkiye işadamlarını Kuzey Irak ile işbirliği yapmaya özendirse hem Kuzey Irak’ı, hem de kendi Güneydoğu’sunu çok büyük çapta rahatlatacaktır.
Öte yanda Kuzey Irak’ın kendi petrolünü dünyaya nakledeceği en sağlam kapı Türkiye’dir.
Türkiye bir an evvel kendi toprakları üzerinden Batı’ya Kuzey Irak petrolü nakletmek üzere teknik tedbirler almalı ve gereken anlaşmaları yapmalıdır.
Öte yanda Türkiye bölgeye Kuzey Irak’ın varlığına halel getirilmesi durumunda buna göz yummayacağını diplomatik bir dille anlatmalıdır.
* * *
Yukarıdaki politika önerilerini hayata geçirecek Türkiye işte o zaman Ortadoğu’da aktif roller yüklenebilir, çözüm getirici bir ülke olarak algılanarak hem Batı (AB) hem Doğu (Ortadoğu) için vazgeçilemez bir ülke haline gelir!