SÜRECE ilk gününden itibaren karşı çıkmış, adı geçen dönemde söyledikleri ve yazdıkları nedeniyle 7 ayrı davada yargılanmış bir kişi olarak 28 Şubat ile ilgili objektif bir yazı yazmam mümkün değildir.
Pekálá, 28 Şubat lehine yazı yazacak insanlar da vardır ve olmalıdır. Zamanında sürece destek vermiş kişilerin bugün de aynı doğrultuda kelam etmeleri en doğrusu olur.
Ben 28 Şubat döneminde zamanın Başbakanı Necmettin Erbakan’ın haklarını savundum.
Ardından Recep Tayyip Erdoğan’ın da haklarını savundum.
Karşılığında da yakın çevremde dahi şeriata destek olmakla suçlandım.
* * *
Bu dönemde bana sahip çıkanlar da oldu. Benim açımdan bana o dönemde sahip çıkan en önemli kişi Ertuğrul Özkök’tür. Ani vefatı ardından Yavuz Gökmen Ağabey’in köşesini bana açtı ve andıçların gazetecileri işinden ettirdiği bir dönemde yazdıklarımın satırına karışmadı. Benim bunu unutmam mümkün değildir.
Hatta, o tarihlerde Ertuğrul Özkök, Hizbullah’ın yakalanması ardından, bu vahşi örgütün varlığının bile tek başına 28 Şubat’ı doğruladığını yazdı. Ben ertesi gün bu görüşe karşı çıkan bir yazı kaleme aldım. "Sincan’a sürülen tanklar neden Hizbullah’ın üzerine sürülmedi" mealli soru ile aksi bir görüş ileri sürdüm. Yazım gazetemde satır satır yayınlandı. Aynı gün Recai Kutan partisinin grup toplantısında, benim adımı vermeden, sanki kendi görüşleri imiş gibi bu yazıyı okudu. Öğleden sonra TSK bu konuşma (benim yazım) ile ilgili çok sert bir açıklama yaptı. Recai Kutan mealen "Fikirler benim değil, Cüneyt’indir", diyerek anında beni sattı. Ben de tarihe "askerden şahsi muhtıra alan gazeteci" olarak geçtim. Haliyle bu yazım nedeniyle de yargılandım.
Mahkemede beni, görüşlerine karşı çıktığım Ertuğrul Özkök’ün verdiği avukat savundu!
* * *
28 Şubat’a neden karşı çıktım?
Erbakancı olduğum için mi? Hayır! Necmettin Erbakan’ın şahsi çıkarlarını ön planda tutan, hayal taciri ve en beteri korkak bir siyasetçi olduğunu o zaman da savunuyordum.
Onun, kendini aşırı koruma güdüsü 28 Şubat’ın rüzgarına rüzgar katmıştır.
Ben 28 Şubat’a "milli iradeye karışıldığı" için karşı çıktım.
Milli irade ile aynı fikirde olmasam da onu savunmayı asli görevim bildiğim için 28 Şubat’a karşı çıktım.
Benim Türkiye’nin çağdaşlaşması ile ilgili temel ölçütüm TSK’nın milli iradeye, dolayısıyla siyasete karışma derecesidir.
* * *
Bugün de Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olarak çapını eleştiriyorum ama yine milli iradenin tezahürü açısından onun cumhurbaşkanı olmasını savunuyorum.
Yine askerin siyasete müdahalesinden ürküyorum.
Kuzey Irak’taki yöneticilerle görüşme ihtimaline hükümetin yeşil ışık yakmasının ardından Genelkurmay Başkanı’nın Washington’dan yaptığı tersine açıklama da bana ters geldi.
Bu açıklamanın ardından hükümetin çark etmesi de bu tavrı yeni bir Erbakan sendromu olarak algıladığım için beni korkuttu.
Zira, biliyorum ki hükümet-TSK ilişkileri askerin duruşu kadar, sivillerin duruşu ile ilgilidir. Bu ilişkide araziye uyan hep kaybeder. Erdoğan Erbakan’ın haline baksın, anlar.
* * *
28 Şubat süreci bitti mi? Ben cumhurbaşkanlığı seçimine bakacağım. Erdoğan aday olursa bitmiştir, olmazsa bitmemiştir.
Ancak, Erdoğan cumhurbaşkanı olmazsa, bundan böyle erk sahibi başbakan olamayacağını da bilmelidir!