Sosyal medyanın 2000 yıllık tarihi

YouTube kapatılsa da bilgi kanallarımız bin yıllardır açık. Bugün bir video kanalını engellemenin 2000 yıllık sosyal medya tarihimizde ne küçük bir hareket olduğunu hatırlamak lazım.

Haberin Devamı

M.Ö 51’de Romalı devlet adamı Cicero, başkentten çok uzakta Kilikia’da (Çukurova) görevlendirildi. Julius Caesar’ın otoriter yönetiminden endişeleniyor, Roma’yla arasına koyulan mesafenin onu yönetimden uzak tutma planının parçası olduğunu düşünüyordu. Ama Cicero, tüccarlar, köylüler, seyyahlar ve öğrencilerinden oluşan sağlam bir ‘bilgi ağı’ kurmuştu.
Roma Forumu’na her gün asılan ‘acta diurna’ yani günlük gazete birkaç hafta gecikmeyle de olsa Cicero’ya ulaşıyordu. Üstelik üzerinde yolda kaydedilen ‘son dakika’ notlarıyla güncelliği de sağlanıyordu. ‘Kimileri yazıyor, kimi haber taşıyor, hatta kulağıma her yönden söylentiler ulaşıyor’ diye yazmıştı. Haber Roma’dan İngiltere’ye beş haftada, Suriye’ye yedi haftada gidiyordu. Papirüslerin yolu uzundu ama bilgi her zaman adresini buluyordu.
Martin Luther’in Wittenberg’de bir kilise kapısına astığı 95 Tez, bir hafta içinde çoğaltılıp elden ele dolaştırılarak tüm Almanya’ya yayıldı. Bir ay içinde Avrupa çalkalanıyordu. Katolik Kilisesi, aynı bugün şahit olduğumuz gibi bilginin hızlı dolaşımı karşısında ne yapacağını şaşırmıştı.
Franız Devrimi mektup ağlarıyla örgütlendi, Thomas Paine’in Brit karşıtı metni ‘Common Sense’in çoğaltılması, kahvehanelerde, tavernalarda sesli okunması kimsenin aklında bağımsızlık yokken 4 Temmuz’un kapısını araladı. 19’uncu yüzyıl gazeteleri bugünün forumları, hatta blogları gibiydi. Okur yorumları, yazar görüşleri ve küçük notlarla basılıyordu. O gün de Thomas Fuller gibi 17’nci yüzyıl muhafazakarları ‘risalelerin masumların yüzüne çalınmış çamur olduğunu’ düşünüyordu.
Fransa’da bir sosyal platforma dönüşen kahvehaneler, her türlü belanın altındaki neden olarak görülüyor, kapatılıyordu.
Economist dergisinin editörlerinden yazar Tom Standage, ‘Writing On the Wall’ isimli kitabında, bugün Twitter, Facebook, YouTube’u ‘yeni’ ve ‘devrim’ kelimeleriyle ananlara insanın sosyal bir varlık olageldiğini hatırlatıyor. YouTube’un, Twitter’ın yasaklandığı bir ülkede yaşayanlara da mesajı var: Bilgi ne yaparsanız yapın yolunu bulur.

Haberin Devamı

KURT SEYİT NASIL KURTULUR?

Haberin Devamı

Üçüncü bölüm itibarıyla Kurt Seyit’in geleceğini gri bulutların kapladığı belli oldu. Tüm güzel emeklere, ince ince kostüm işine, mis gibi mekanlara, nefis kadrajlara, sinematografi deneylerine, bir de üstüne taş gibi Kıvanç’a rağmen bir millet televizyon karşısında uyudu. En güzel öpüşme sahnesini de, Birkan Sokullu’nun en nefis bakışını da kaçırdı. Kurt Seyit ve Şura çok uzun ve çok yavaş, bu net. Kıvanç Tatlıtuğ hala üniformalı Kuzey, bu da kronik hastalık gibi bir türlü geçmiyor. Güzelim Farah Zeynep Abdullah hala çok fena bir saç makyajdan muzdarip. Hep veremli, solgun, iki büklüm bir hasta gibi görünüyor. Seyit ve Şura arasındaki kimya hala tutmadı. Bakışmaları, konuşmaları plastik. Bunca güzel şeye, cin gibi yetenekli bir ekibe yazık olacak diye ödüm kopuyor. Dizi Total’de dokuzuncu sıraya düşmüş bile. Gözünüzü seveyim, uyutmayın insanları. Bir 2 buçuk saat daha böyle gitmez.

Yazarın Tüm Yazıları