Paylaş
Ali’nin Ayşe’yi seveceği mahalleye sokaklara saçılan sünnet çocuklarının tantanasıyla giriyoruz. Elbette Arnavut kaldırımlı dar sokaklar, cumbalı evler, ‘Ah o eski güzel İstanbul’ burası... Ya da şu anda televizyondaki dizilerin neredeyse yarısının çekildiği Beykoz Kundura Fabrikası çevresi.
Salih Kalyon (Kemal) mahallenin berberi/sünnetçisini oynuyor. Oğlu Hakan Yılmaz (Ali) da mahallenin bekar delikanlısı. Olaya bir toplu sünnet vakasıyla girdiğimiz için dizinin tonu da maalesef bitmek tükenmek bilmeyen pipi şakalarıyla, ‘Pipinizi keseceğim!’ çığrışlarıyla, Levent Kırca seviyesinde ‘şunun ucundan tut’ imalarıyla belirleniyor.
İlk bölüm bizi Ali’nin kız kardeşi Ahu ve kocası Yakup’la, aşık olunacak sıradan Ayşe ve pır pır annesi Ayten’le, gecelerin yargıcı gibi her akşam köşe başında biten bir eski arkadaşla, Gülnihal diye başka sıradan bir kızla, bir berber çırağı ve onun sevdiği kafe garsonuyla tanıştırırken mahalleyi de gezdiriyor (elbette neşeli fıyt fıyt keman müziği eşliğinde).
Burası neresi?
Mahalleyi evimiz gibi sevelim, diziyi kendi içimizden bir yere koyalım diye ‘eğlenceli mahallenin sımsıcak insanlarıyla’ tanışıyoruz. Hep neşe doluyuz ama maalesef problem şu: Biz burayı tanımıyoruz.
Gerçek hayatta yaşadığımız sokakta aynı anda bir hipster kafe (mesela Galata), yıkık iki bina arasına sıkışmış derme çatma bir otopark (mesela Kuştepe), cumbalı ‘şirin’ evler (mesela Beylerbeyi), camdan cama çamaşır (Mesela Dolapdere), hırslı duvar yazıları (mesela Gazi Osman Paşa) yok. Bu mahalle her taşıyla Beykoz’da çekilen diğer dizilere benzese de, birçoğunun sete kattığı ruhu, üstelik de mahalle/aile dizisi olma iddiasındayken veremiyor. Beykoz Kundura Fabrikası setinden Kuyudibi gibi bir fantazi çıkaran ‘Suskunlar’ın havasının, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin nostaljisinin, ‘Karadayı’nın 70’lerinin yanından geçemiyor.
Bir sakal tıraşı ya da ‘frying pan’ alır mıydınız?
Klasik mahalle berberinin karşısındaki hipster kafenin tahtasında tebeşirle ‘breakfast toastes, salad, pasta, cold drinks, frying pan’ (ne demekse) yazması işleri biraz daha karıştırıyor. Ayten Hanım’ın Cihangir esintili evinin yanında Ali’nin ‘geleneksel’ Yeşilçam yuvalarını hatırlatan ahşap evi tuhaf kaçıyor.
Tüm bunlar bir tarafa, bugün televizyonda birçok dizinin düştüğü özensizlikten nasibini alan Ali Ayşe’yi Seviyor, yaşamayan, bir hikâyesi olmayan bir mahallede, çok zorlama komikliklerle iletişim kuran insanların hikâyesiyle başlıyor. Hakan Yılmaz’ın bir modaya dönüşmeyeceği kesin ‘karakteristik lafları’, ‘Kung fu panda’, ‘Kapadokya balonu’, ‘katil balina’, ‘boş bidon’ ve ‘içimizdeki Pargalı’nın ‘yazılmış’ hissi bir dizi için olabilecek en kötü tat.
Bir kadının hanımefendi olduğunu iddia etmek için ‘lakin’ diye konuşturmak çaresizlik. Genç kızların bir Disney çizgi filmindeymişiz gibi yumruk sıkarak sinirlenmeleri onlar adına üzücü. Belki de televizyon tarihimizin en antipatik çifti Ahu ve Yakup’un birbirlerine ‘Aslanım’, ‘Ceylanım’ diye hitap etmesi, üstüne ‘Aslanın avlanma vakti geldi’ ile seks imasını patlatması bizim adımıza üzücü. Ali Ayşe’yi Seviyor, Show TV’den kaçıp canını kurtarmış olsa da, ilk bölüm itibarıyla maalesef Show TV bir sürü dertten paçayı sıyırmış görünüyor.
Paylaş