Paylaş
İlk bölümlerin plastik etkisi, orijinale sadık kalma kaygısının tutukluğu, oyuncuların beklenti baskısından yaşadığı stres beşinci bölümden sonra yerini harika şeylere bırakmaya başladı. Medcezir cuma gecelerinin haklı birincisi. The O.C.’nin senaryosunu adım adım takip etmekten vazgeçtikçe daha da güzelleşiyor. Onu son zamanlarda izlediğimiz en sempatik aşk hikâyesi, en bilinçli uyarlama, en kendini, malzemesini, izleyicisini tanıyan dizi yapan özelliklerini sıralayarak 2014’e iyi niyetli girelim:
1-Genç aşk süper bir şey!
Dizinin merkez dörtlüsü Mira-Yaman-Mert-Eylül, bölümler ilerledikçe birbirlerine iyice kenetlendi. Aralarındaki ilişki çok sıcak. İlk bölümlerde üzerinden Simay etkisini atamayan Hazar Ergüçlü’nün içinden boncuk gibi bir kız çocuğu çıktı. Serenay Sarıkaya, Mischa Barton’ın Marissa’sından bile iyi bir ‘depresif zengin kızı’ oldu. Gözlerinde buğulu, Marissa’nınkinden çok daha etkili bir masumiyet var. Yaman’la birbirlerini öpmeden duramayan kımıl ruhlu gençleri çok nefis bir enerjiyle kotarıyorlar. Kıskançlık, temas heyecanı, kaybetme korkusu, Facebook dedektifliği, tripler çok sahici bir akışla geçiyor. Senaryo, ağızlarına rahatça oturan cümlelerle konuşmalarına izin veriyor. Mert’i oynayan Taner Ölmez, Seth Cohen olma baskısından kurtulduktan sonra gayet kendine özgü bir âşık/ şebelek oğlan yarattı. El ele tutuşmanın çok acayip bir olay olduğu zamanları böyle içten izleyiciye hatırlatmak kolay bir iş değil. Mert ve Eylül (Ölmez ve Ergüçlü) “ayy çok tatlı” anlarının zirvesinde. 15’inci bölümde Eylül’ün “Ben galiba bu salağa âşık oldum” repliği de o zirvenin en şirin manzarası.
2-Nihayet gerçek dünyalılar
Çok uzun yıllardır ekranda uzaylıların hayatını izliyoruz. Zenginler paralel evrenlerinde tuhaf bir dilde konuşuyor. Hangi yılda olduğumuz belli değil, karakterler gerçekle bağlantısı kopuk, arafta sallanıyor. Medcezir ilk bölümlerde aynı klişe kuyusuna bir batıp çıksa da son yıllarda dünyayla bağlantıyı kuran ilk dramamız. Kızlar Ryan Gosling’e hasta, oğlanlar YouTube videolarını gündelik geyiklere çevirebiliyor (“Anahtar koltuğun altında kaldı beni ara” esprisi sırıtmadan Mert’in replikleri arasına yerleşiyor). Super Mario, Star Wars, Küçük Emrah, iPhone (model model), Samsung (çeşit çeşit), Mac, Playstation, Facebook, blog, arabalar, şarkılar, filmler, gündelik referanslar bulabilmek Türkiye dizi tarihinde devrim sayılır. Detay değil, gayet ciddi bir adım. Medcezir’in sadece gençleri değil, zenginleri de Mars’tan Dünya’ya dönüşün kanıtı. Ender ve Selim çifti son zamanlarda izlediğimiz serveti zerre umurumuzda olmayan iki zengin. Sosyal statü üzerlerine giydirilmiş plastik bir ambalaj gibi sakil durmuyor. Abuk subuk lüks gösterileri yerine Barış Falay ve Mine Tugay’ın zarif oyunculuklarıyla ‘sosyete’yi hissediyoruz. Tek sorun şimdilik kostüm tasarımcıları Başak Dizer ve Deniz Marşan’ın Sedef üzerinden yaşadıkları mesleki coşku. Kendilerini tatmin ediyor herhalde ama dore pantolon ve hayvan terbiyecisi yeleğiyle ofiste gezen bir Amazon kadınını gündelik hayatta bir yere yerleştirmek zor.
3-Bugünün ve geleceğin yıldız oyuncuları
Medcezir’in çok iyi seçilmiş bir cast’ı var. Çekirdek kadronun başarısı bir yana, yan roller de ‘bir yıldız doğuyor ve doğdu!’ anlarına imza atıp duruyor. Mira’nın kardeşi rolündeki Beren, Yaman’ın eski sevgilisi Leyla çok çok iyi. Leyla’nın Tozludereli değil, designer ayakkabılarıyla tam bir Nişantaşı kızı olması, ha bire ‘Yes! Yes!’ diye kendini gazlaması dışında, sağlam bir gıcıklık/ paçozluk dozu var. Diziyi sürükleyici yapan ikinci kadın kontenjanını iyi dolduruyor.
Medcezir, eli ayağına dolaşan ve şu sıralar herhalde sadece Show TV’ye çalışan dizi sektörüne ders gibi. 2014’ün tek iyi işi olarak yalnız kalmamaları umudumuz.
Paylaş