Üstün Hoca sahnede

Üstün Dökmen, sekiz yıl boyunca TRT ekranlarında yaptığı (neden bittiğini anlamış değilim) Küçük şeyler programını sahneye taşıdı.

Dökmen zaten yıllardır seminerlerde, toplantılarda bu işi yapıyordu...
Önyargılarımız, ilişkiler, çocuklar üzerine birbirinden ilginç hikayelerle bezediği sohbetini şimdi bir sahne şovuna dönüştürmüş.
Geçen akşam oyunun galası Zeytinburnu Kültür Merkezi’ndeydi.
Hep söylüyorum bu Ak Parti belediyeleri, yıllar önce solcu belediyelerin yapmadıkları her şeyi yapıyor.
Solcu belediyelerden kültüre-sanata yatırım yapması beklenirken onlar hiçbir şey yapmadılar, şimdi muhafazakar belediyeler bu işin kralını yapıyor.
Kurdukları salonlarda en iyi oyunları halkın ayağına getiriyorlar, 2-3 liraya bilet satıyorlar.
Zeytinburnu Kültür Merkezi de mart ayında açılmış bir salon, Küçükçekmece kadar iyi değil ama halkın oyunlara ilgisi müthiş.
Üstün Dökmen tıpkı televizyonda olduğu gibi anlattığı hikayeleri, genç tiyatrocuların oynadığı küçük oyunlarla destekliyor.
Seyirciyle sahneden bu kadar sıcak ilişki kurması doğal bir yetenek.
Daha oyunun üçüncü dakikasında seyirciyi avucunun içine alıyor.
Karı-koca ilişkileri, anne-çocuk ilişkileri, misafirlik, komşuluk gibi salonu dolduran her seyircinin yaşadığı günlük olayları eğlenceli anlattığı için seyirci hiç mesafeli durmuyor sahneye...
Çocuğunu kapıp gelmiş anne, “Ama bizde öyle değil” falan diyerek doğrudan oyuna dahil oluyor.
Oyunun tek problemi çok uzun...
Üstün Hoca’nın anlatacakları bitmiyor.
Arada genç oyuncuların çıkması bu yüzden önemli, en azından seyirciye nefes aldırıyor.
Ancak onların da skeçler üzerine biraz daha çalışması şart...
Üstün Dökmen’i bir fırsatını bulup sahnede izleyin, çok iyi ve sıcak bir sohbete tanıklık edeceğinizi garanti ederim.

Ayakkabı meselesi

Oyuncuları, hâlâ canlandırdıkları karakter sanıyor bazıları.
Sadece seyirci değil, medyada da bunu yapanlar var.
Beren Saat’i gerçekten Fatmagül zannediyorlar mesela. Önceki gün bir haber okudum, Fatmagül’ün 330 dolarlık Paciotti spor ayakkabılar giydiğini yazıyordu. “Ne bu ya” dedim...
O ayakkabıların Fatmagül’e mi Beren’e mi ait olduğunu ayırt edemiyorsan, bırak zaten bu işi. Belli ki set arasında çekilmiş fotoğraf.
Çekimler başlamadan önce prova yapılırken belli ki ayakları üşüdüğü için çoraplarını çekmiş, spor ayakkabılarını giymiş Beren Saat... Birazdan motor dendiğinde, günlük hayatında giydiği spor ayakkabıları çıkaracak, Fatmagül ne giyiyorsa onu giyecek.
Yönetmenin, set ekibinin, Beren’in gözünden kaçıp da Fatmagül’ün 330 dolarlık spor ayakkabıyla kamera karşısına geçecek hali yok.
Merak ettim, Fatmagül o çekimlerde ne giymiş diye sordurdum arkadaşlara.
Aynen dediğim gibi...
ıstanbul’a gelme sahnesinde Fatmagül’ün ayağında açık terlikler var. Çekimler sırasında ayakları üşümüş, ara verildiğinde kendi spor ayakkabılarını giymiş Beren...
Bu fotoğrafın altına da “Fatmagül’ün ayağında 330 dolarlık ayakkabıların işi ne var” diye yazdılar ya...Yıllar önce bitmiş, “oyuncularla rolleri farklıdır” tartışmasına beni yeniden döndürdüler.

Ödül varsa ceza da olmalı

Kazakistan ve Belçika’yı yendiği için milliler adam başı 150’şer bin lira prim aldı.
Almanya ve Azerbaycan’ı da yenselerdi 125’er bin lira daha alacaklardı. Peki bu işin ödülü varsa cezası da olması gerekmiyor mu?
2012 elemelerinde son 30 yılın en kişiliksiz futbolunu oynayan...
Turnuvaya gitmesi yüzde 10 ihtimallere düşen...
Azerbaycan’a bile yenilen... Bu takım ilk iki maçtan aldıkları primi ceplerine mi koyacak?
Federasyon bu futbol oynamayan takıma neden ceza kesmiyor?
Hadi geçtim cezayı, neden “Önümüzdeki ilk iki karşılaşmada, Avusturya ve Belçika maçlarında primleri kaldırdık” demiyor?
Dünya Kupası’na gideme ama para kazan...
Avrupa şampiyonası’na katılama ama para kazan...
Sürekli hata yapıldığı halde para kazanılan başka bir iş var mı böyle?..
Yazarın Tüm Yazıları